Uzaklarda da olsa ben Arjantin'i yakından tanır ve severim... İnsanları, başta İspanyol, İngiliz, İtalyan gibi çoğunlukla Avrupa kökenlidir. Orta Doğu'dan, Osmanlı'dan giden de çok olmuştur. Birinci Dünya Savaşı'nda bizden veya Orta Doğu'dan gidenlerin hepsine "Turco" derler.. Yerlisi, "Crillo"su, melezi, nüfusun tamamını oluşturur. Bu bakımdan diğer Güney ve Orta Amerika ülkelerinden ayrılır. Dedim ya ben Arjantin'i severim. İlki 1952, öbürü 1963 yıllarında iki defa ülkemi oralarda temsil ettim. Birincisi Peron ve Evita döneminde idi. ABD'nin kafası kızmış Buenos Aires'teki sefirini çekmiş, dost ve müttefik ülkelerden de aynı şeyi yapmalarını istemişti. Bizimkiler de hamaratlık edip Büyükelçimizi çektiler, yerine henüz Büyükelçilik Başkatibi rütbesinde olmama rağmen beni "Maslahatgüzar" olarak atadılardı. Meslek hayatımın en güzel, en öğretici üç yılını orada geçirdim. Kızım Gülperi ilk okula orada başladı... Güzel günlerdi. Gençtik, ülkeyi baştan başa sere serpe gezdik!. Peron'la#la yakın ilişkiler kurduk. Bizde 1960 darbesinin şoku geçtikten sonra bu defa kendi isteğimle yine Arjantin'e Büyükelçi olarak atandım. Ama ne yalan söylemeli, birincisinin tadını ikincisinde bulamadım. Hani derler ya insan çok sevdiği bir yemeği iki defa üst üste yememeli!.. Arada değişen ne idi? Farkına varmaya kalmadı kısa sürede Brüksel'de AET nezdinde açılan Büyükelçiliğe atandım. O gün bugündür Arjantin'i her hali ile izlerim. Bütün dünya ülkeleri arasında Büyük Atatürk'ün anısına bir hatıra PTT pulu çıkaran tek ülkedir. Bu benim meslek hayatımda en çok iftihar ettiğim bir mükafat oluşturmuştur. Peki ne oldu da Arjantin bu hallere geldi? Bizi birbirimize benzetmeye çalışanların amaçları ne idi? İşin kolayına gidip "Efendim her iki ülke de 'Afetzede' sayılır.. İkisi de IMF depremine maruz kalmışlardır. Yapıları da dayanıklı olmadığı için derinden sarsıldılar. Arjantin'de halk, orta sınıf sokağa döküldü. Herkes ellerinde tencere-tava meydanlarda konserler vermeye başladı.. Bizde de olursa ne yaparız?!" Gibilerden bir şeyler söylemek de mümkün. Ama bu yanlış olur. İki ülkedeki sosyo-ekonomik şartlar tamamen ayrıdır. Ancak arada ortak taraflar da vardır. İki tarafta da IMF programları uygulanmıştır. Arjantin'de Başkan Menem döneminde on yıllık bir refah döneminin ardından ülke ekonomisi iflasın çukuruna düşmüş, yabancı sermaye bir gecede tümü ile buharlaşmış, ülkeyi terk etmiş, halkın bankalardaki mevduatına bile el konulmuş, ancak ihtiyaçları ölçüsünde adeta damlalıkla ödeme yapılabilmiştir. Halk sokaklara dökülmüş, yağmacılık, vandalizm başlamıştır. 2001 yılı Aralık ayının 20'sinden bu yılın 6 Ocak tarihleri arasındaki 15 günlük süre içinde 5 Cumhurbaşkanı değişmiş, sokaklarda 50 kişi ölmüş, beş bine yakını da tutuklanmıştır. Arjantin'i iyi tandıklarını zannedenlerin ki, bunlar arasına kendimi de katıyorum asıl hayret ettikleri olay, Plazo de Mayo'da, her halk nümayişinden sonra kışlasından çıkıp yönetimi ele almayı adet edinen ordunun yerinden kıpırdamamış olmasıdır. Şimdi de deniliyor ki "Artık her şey olabilir ama ordu bir daha iktidara gelmek istemeyecektir!.." Bu yeni bir oluşumdur. Ayrıca ele alınarak nedenlerini araştırmak gerekir. Arjantin büyük çoğunluğu itibarı ile koyu katolik ve dindardır. Biraz da "Neme lazım?"cıdırlar. "No me importa!.." deyip geçiverirler. "Allah bu yıl iyi bir mahsul versin her şey yoluna girer!.." diye düşünürler. Ama bu sefer kazın ayağı öyle değil. Sanayi çökmüş, fabrikalar kapanmış, özelleştirmelerden gelen paralar buharlaşmıştır. Şimdi Pezo'da yapılan % 29'luk devalüasyon onları geri getirmeye yetecek mi? Çok kuşkuludur. ABD Arjantin'den pek hoşlanmaz. Sebepleri vardır. Ama darda bırakmak da istemez.. Son krizde Arjantin yönetimi kadar IMF'nin de hataları bulunduğu kabul ediliyor... Arjantin'e benzeyelim benzemeyelim ama oradaki olaylardan mutlaka bir ibret çıkaralım...