Zirvenin ardından!..

A -
A +

Zirveler, dağların tepesinde oluşur. Çıkması zor, inmesi daha kolaydır. Zirvelerin ucu sivri ve keskincedir. Üzerinde bağdaş kurup oturamazsınız. Ellisini aşmış koskoca bir NATO'nun İstanbul'un yedi tepelerinden birine, en güzeline gelip üç günlüğüne de olsun misafir olarak oturabilmesi hiç de kolay olmadı. Bir yıla yakındır her aşamada hazırlıkları yapılıyordu. Türkiye, Devlet ve Millet olarak üzerine düşeni büyük bir heves, konukseverlik ve bir ölçüde fedakârlıkla yaptı. Sonuç, Türkiye bakımından tek kelime ile muhteşemdi. Ne versek ne yapsak, kendimizi böylesine, olduğumuz gibi, tanıtamazdık! Katlandığımız sıkıntılara helal olsun diyelim! Sağlayanları, katlananları, emeği geçenleri en öndekinden en sonundakine varıncaya kadar içtenlikle kutlayalım. Sonra da böylesi sıkıntıların heryerde olabileceğini de unutmayalım. Türkiye Cumhurbaşkanı Rahmetli Cevdet Sunayın Federal Almanya'ya yaptığı devlet ziyaretinde orada büyükelçi idim. Sunay'ın sefaretimizde verdiği mukabil davette Almanlar kendi Cumhurbaşkanları gelecek diye sefaretimiz yakınındaki binaları rica minnet biraz zahmet ve hatta bazen rüşvet yolu ile o gece için tahliye ettirmişlerdi!. İstanbul'daki zirvenin halkımıza oluşturduğu şeref ve mutluluk çekilen zahmet ve sakıntıların bir kefâreti olarak sayılmak gerekir! *** NATO İstanbul Zirvesinin sonuçlarına gelince en sonra söylenebilecek olanı ilk baştan söyleyelim. Zirvenin altındaki NATO dağı bence doğura doğura bir fare doğurdu!.. Fransızlarda bir halk deyimi vardır. "Horozu yumurtlamaya zorlarsanız, tavuklar kıyameti koparır" derler!.. "Burda da böyle oldu. 1949'da NATO kurulduğu zaman onun bir var olma sebebi, "Leit-Motif"i, vardı. Bu da Sovyet tehdidi ve tehlikesi di. O kaybolunca düşmemek için bir "destek-sebep"e ihtiyaç vardı. Şimdiki halde bu olsa olsa TERÖR olabilirdi. İstanbul Zirvesini hazırlayanlar, NATO Kurmayları, daimi temsilciler, hatta Dışişleri Bakanları bunu aralarında uzun boylu konuştular. Eskiden NATO'da 16 ülke idik. Birimize dokunan hepimize dokunmuş sayılır, birbirimize sarılır öyle yaşardık. Demir perde devrilince arkasındakilerle birlikte 26 olduk. Hafif sulandık. Sonra madem hepimizin maksadı Barış ve Güvenlik içinde yaşamak, o halde konu komşuyu da çağıralım dediler. İstanbul Zirvesi Atlantik'ten Afganistan'a, kadar uzanan 48 ülkenin Başkan veya Başbakanlarının katılımı ile toplandı. *** Topkapı Sarayı bahçesindeki "Farkların Ahengi" gösterisi ve konseri tek kelime ile muhteşemdi. CD'lerini bütün dünyaya bedava dağıtalım diye düşünürüm. Hazırlayanları ve özellikle yönetenleri içtenlikle kutlarım. Zirvedeki konseri yöneten NATO Genel Sekreteri için aynı şeyi, yazık ki, aynı kolaylıkla söylemek imkânım yok. Zirve'de iki As Solist vardı. Biri dünyanın halen her bakımından en güçlü devleti ABD'nin Başkanı George W. Bush, öbürü de Avrupa Birliğinin öncülerinden ve önderliğine soyunan Fransa'nın Cumhurbaşkanı Jacques Chirac.. İkisinin de belki maksudu bir, ama rivayet muhtelifti. İkisi de NATO'nun devamından yana idiler, ama amaçları ayrı idi. Birincisi yani Bush, hayalindeki dünyayı daha kolay yönlendirebilmek için, NATO'nun hazır kurulmuş örgütlü gücünden istediği gibi faydalanabilmeyi düşünüyor, ikincisi, yani J. Chirac ise NATO içinde üyelerin görevlerini kendi özgür iradeleri içinde yapabilmelerini savunuyordu. Bilinmez, zira hiç söylenmedi ama belki de kurulacak Avrupa Birliğinin savunma gücü olarak NATO'dan faydalanabileceğini düşünüyordu. Zirveyi yöneten NATO Genel Sekteri bu iki As Solist arasındaki kakafoniyi önleyebilir mi idi? Sanmıyorum. Çünkü her iki As Solist de açıklamalarını canım İstanbul'un muhteşem dekoru içinde ama ayrı ayrı kurulmuş mikrofonlardan basın açıklamaları şeklinde yapıyorlardı. Benim şahsen üzüldüğüm nokta iki lider arasındaki bu ses ve ahenk farkının -belki kaza eseri olarak- Türkiye'nin AB adaylığı ve müzakerelerin başlama tarihi üzerine isabet etmiş olması idi. Bu husus sonradan bazı tavzihlerle düzeltilme yoluna girdi ama esas değişmedi. Bu köşeyi izleyenler mutlaka hatırlayacaklardır. Türkiye'nin Batı'ya giden yolu Fransa'dan geçer. Bu Kanuni Sultan Süleyman'dan, Tanzimata, Tanzimattan Cumhuriyet dönemine kadar hep böyle olagelmiştir. Türkiye'nin AB'ye katılabilmesi için ABD'nin desteği bir ölçüde faydalıdır. Ama bu destek sanki ABD'nin yedeğinde ve heybesinde imişiz gibi bir görüntü vermeye başladığında bize gerçekten faydadan çok zarar verir ve gerçeği de asla yansıtmaz. Konuyu elli yıldan beri içinden izleyen ve Türkiye'nin AB nezdindeki ilk Büyükeliçisi olarak içtenlikle ve cesaretle ifade ediyorum ki, AB'yi oluşturan bütün üye ülkeler arasında hiç birisi şimdiki Türkiye kadar AB'ye ehil ve hazırlıklı olmamışlardır!.. NATO'nun genişletilmiş, sınırları belirsiz bir Orta Doğu coğrafyasında alabileceği görevleri hakkındaki düşüncelerimde çok sakıncalar saklanmaktadır. Haftaya Allah kısmet ederse bunları da anlatmaya çalışırım. İstanbul Zirvesinin başta Türkiye'ye, NATO üyelerine ve tüm insanlık alemine hayırlı olmasını diliyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.