Zor günlerin zor gündemi...

A -
A +

Türkiye, şu günlerde özellikle bölgemizde birçok ülkede olduğu gibi zor bir gündemle zor günler yaşamaktadır. Nedenlerini araştırmaya kalksak altından belki yine yabancı kaynaklar çıkacaktır. Yazıma bir Çin atasözü ile başlamak istiyorum "Her başarının altında sağlam bir istihbarat yatar!.." diyor buna içtenlikle inanıyorum. İkinci Dünya Savaşından sonra Fransa'da General De Gaulle istihbarat teşkilatını merkezlemek istemiş ve bunu en güvendiği adamlarından birine Kont de Marenches'e tevdi etmişti. Adamın hatıratını okudum ilk şart olarak çeşitli makamlara bağlı isihbarat teşkilatlarının mutlaka kendisine bağlanmasını istemiş, muvaffak olamamış ancak bu çeşitli teşkilatların arasında daha sıkı bir koordinasyonu sağlayabilmişti. Bizdeki durum sanırım pek farklı değildir. Düzeltilmesi gerekir. *** Türkiye'de kamuoyu birçok konuda sıkıntılı ve hatta endişeli ise bunun nedeni geleneksel olarak her türlü tartışmanın dışında tutulması gereken bazı kurum ve kavramların gelişigüzel yazılı, sözlü, görüntülü basında ve dolayısı ile halk arasında konuşulur ve tartışılır olması yüzündendir. İnsanlar özellikle büyük şehirlerde asayiş düzeninden şikayetçidir. Bu öncelikle Polis ve Jandarmanın yetkisinde olan bir husustur. Geçen asrın en büyük devlet adamlarında Clemenceau'nun bir sözünü hatırlatalım: "Etkin polisi olmayan bir ülke pusulasız bir gemiye benzer!" diyor. Bizce de doğrudur. Polis halkı hırsızdan eşkıyadan, mafyadan, çetelerden, kaçakçılardan ve kapkaççılardan yeniden koruyabilecek bir hale getirilmelidir! Türkiye'de daha vahim bir sorun TSK'nın güç ve ona millet tarafından gösterilen güven ve saygının yıpratılmak istenmesi ile ilgilidir. TSK'nın Anayasal hak ve görevlerinin yıpratılmak istenmesi akıl ve iz'anın alabileceği bir şey değildir. Mutlaka önlenmelidir. Bunun dış ve iç kaynakları bellidir. Özellikle ikinci dünya savaşından sonraki dönemde başta AB ülkeleri olmak üzere birçok yerde artık savaş olmayacağı, dolayısıyla kalabalık ve pahalı orduları güçlendirmek yerine anti militarist bir entelektüel züppelik belirdi. "Declaration de Concsience! "Vicdan Beyanı" suretiyle askerlik görevinden kaçmak eğilimi baş gösterdi. Asker sayısı ve mecburi hizmet süresi kısaldı. Bütün bunlar bazı "Entelektüel" geçinen çevrelerde yaygınlaştı. Paralı askerlik veya kısa dönemli kolaylıkların dahi etkin bir şekilde önlenmesi gerekir diye düşünüyoruz. Sadece Türkiye Cumhuriyeti değil tarihteki gelmiş geçmiş bütün Türk devletlerinin kökünde asker bulunduğu unutulmamalıdır. Zor gündemin 3. bölümü Yargı ile ilgilidir. Kaynakları ve doğruluk dereceleri ne olursa olsun sağ elinde kefeleri dosdoğru hassas bir terazi simgesi ile tanımlanan Yargı kavramının eski ihtiram ve güven mevkiine ve mertebesine yeniden oturtulabilmesi mutlaka gereklidir. Bu yazımızı tarihi bir Anekdot ile bitirelim: Vakti ile ünlü Germen imparatoru Büyük Frederik'in Berlin civarında büyük bir malikanesi varmış, yan komşusu da yaşlı bir değirmenci imiş arazisinden bir de akarsu geçermiş. İmparator bu adamla konuşmak sohbet etmekten hoşlanır arada sırada atına biner ona misafir gidermiş. Bir defasında Değirmencisine arazisini kendisine satmasını önermiş: Değirmenci kabul etmemiş, olmaz demiş. Kayzer Vilhem "Ama ben imparatorum zorla alabilirim!" diyesi olmuş. Değirmenci: "Ben senin imparator olduğunu biliyorum ama unutma ki Berlin'de de Yargıçlar var..!" Türkiye'de yargıçları, savcıları en küçüğünden en büyüğüne kadar bu saygı ve güvendirici mevki ve mertebede görmek isteriz!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.