Pandemi kişisel, kurumsal, ulusal, küresel hem de evrensel anlamda bugüne kadar ortaya koyduğumuz iş yapma şekillerini tekrar gözden geçirmemize sebep oldu desem yanlış olmaz.
Bir tarafta “Her şeyden bilmek yerine bir şeyi çok iyi bilmek lazım” diyen boomer kuşağı, diğer yanda bu konseptin başarılı olmayacağını sezip birçok konuda kabiliyet geliştirmeye çalışan X ve Y kuşağı ve nihayetinde bu çabaların hiçbirinin hızla devam eden değişim karşısında başarılı olamayacağını düşünen Z kuşağı. Açıkçası görev aldığım birçok kurumda birden fazla kuşak ile çalışmak hatta onları yönetmek mecburiyetinde olan bir kişi olarak, zorlamak yerine uzlaştırmak, emretmek yerine ikna etmeyi prensip olarak edindim.
Aslına bakarsanız içinde bulunduğumuz bağlamsal kırılganlık, yetersizlik ya da daha sert bir ifadeyle iflas olarak tarif edeceğimiz süreç çok uzun süre önce başlamıştı, ancak pandemi bunu oldukça belirgin hâle getirdi diyebilirim.
Pandemi esnasında ekonomik olarak doğru kararı verenlerden tutun, doğru insanı bulduğunu sanan milyonlarca insan, şaşırtıcı bir hızla ev hapsi kalkar kalkmaz bu kararlarının hatalı olduğunu anladılar. İş yapma usullerini değiştirdikleri gibi, yalnızlık sebebiyle sarıldıkları ne varsa çabucak uzaklaştılar. Aslında "big reset" diye bahsettikleri, hepimizi birden eskisinden farklı düşünmeye sevk eden "little resetlerin" birleşimi idi. Teknoloji insanlara yalnız da yaşayabileceklerini gösterirken, sağlam ilişkilerin sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlardan ibaret olmadığını anladılar. "Gerçek gibisi yok" diye boşuna dememişler.
Bandı, pandemiden 10 yıl önceye geri saralım şimdi: Spor karşılaşmalarının sadece televizyon gibi kısıtlayıcı bir mecradan sonradan akıllı telefonlarımıza kadar ulaşması, tasarımın mükemmelliğinden çok ulaşılabilir olmasının daha önemli olduğunu ortaya koymuştu. Ancak geride bıraktığımız 20-30 yılın baş döndüren gelişmeleri bizi körleştirdiği için bunun farkına varamadık. Diğer taraftan fabrikasyon faaliyetinden çok bunun öncesindeki ve sonrasındaki faaliyetlerin değer kattığını anlamamız da çok uzun sürdü diyebilirim.
Çok ilginç bulacaksınız belki ama neredeyse 19-20 yaşından beri sadece bir konuda aşırı derinleşmekten her zaman uzak durdum. Çünkü aşırı derinleştiğimiz meselelerde hataları görmek veya söz konusu kabiliyetin gelecekte geçerli olmayacağını kabul etmek kolay olmuyor. Dolayısıyla müzik, sanat, ekonomi, yöneticilik ve sosyal bilimlerde tecrübe kazanmayı ve bunları icra etmeyi, biraz da aç kalmamak adına geliştirmiş olduğum bir hayatta kalma refleksi olarak adlandırabilirim. Bu satırların yazarı fakir olmanın ve aç kalmanın ne olduğunu biliyor. Kimseye tavsiye etmeyeceğim bir deneyim açıkçası. Ancak size bu tecrübeden aktarabileceğim bazı tespitlerim var.
Her şeyden önce bireylerin, sosyal grupların ve ülkelerin hayatta kalmaları için rahatlarını bozmaları gerekiyor. Çünkü aşırı rahatlık ve büyüklük hissi insanı gafil avlayabiliyor. İlham gücünün sürekli ayakta kalabilmesi gerekiyor, çünkü her ilham kusursuz bir tasarım çıkarmıyor. Dolayısıyla bu nadir anların sayısını artırmak gerekiyor. Bundan da önemlisi herhangi bir atılım için zamanı siz seçemiyorsunuz. Zaman geliyor sizi seçiyor, bu sebeple o zaman geldiğinde hazırlıklı olmak için disiplinler arası kabiliyetlere sahip olunması gerekiyor.
Bugün yaşadığımız aslında bağlamsal çöküştür. Kendimizi tekrar anlamlandırmaya mecbur kalmamızın sebebi maalesef kibir ve egodur. Ezilmiş olanların başkalarını ezmeye hak gördüğü, topluma hizmet yerine şahsi menfaatlerin önceliklendirildiği dünyada, bağlamsal kabiliyete ve yeterliliğe ulaşmak ancak kendimizle alakalı doğru tarifi yapabilmekle olur.
Bugün kuruluş felsefelerini unutmuş ülkeler, siyasal organizasyonlar ve uluslararası kurumlarla kuşatılmış durumdayız. Maalesef kendi tariflerini bilmeyen ya da unutmuş olanların başkalarının beklenti dalgalarına kapılmış hâlleri ile karşı karşıyayız. Bir “doğru liderlik” eksikliği çekildiği apaçık ortada. Liderlik edenler çoğunluğun gücü, matematik hesabı, kıskançlık, kibir, menfaat gibi kriterlerle ilerlerken, aslında hepimiz liderliğin temel prensiplerle ilerlemek olduğunu biliyoruz.
Dolayısıyla gençlere en önemli tavsiyem şu: Nutuk attığınız ne varsa bunları yapıyor olmanız lazım. Aksi takdirde inandırıcı olamazsınız!..
Ayrıca bağlamsal güce ulaşmak ve çarpıcı, sıra dışı, marifetli işler yapabilmek için demokratik olmak önemlidir. Liderlik ederken şunu çok iyi bilmeniz gerekir ki demokrasi solo bir performans değil, bir koro görevidir.
Şunu da unutmayın: Pandemi ile beraber ortaya çıkan sorunlara üzülen veya çare arayan sadece siz değilsiniz, büyük bir çoğunluk bunun farkında. Demokrasilerde büyük değişimler çoğunlukla sağlanır, bazı işlerin yanlış gittiğine dair kimseyi ikna etmenize artık gerek yoktur.
Maalesef bugün yöneticilerin çoğu bir şeyin karşıtlığıyla prim yapmaya çalışmakta ve farklı fikirlerin zenginlik oluşturmadığına dair bir kanaati topluma empoze etmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla mücadelemizin tabiatı; Yaradan’ın en önemli armağanı olan aklı kullanmak olmalıdır. Aksi takdirde bu dalgaya hep beraber kapılıp karanlıklara düşeriz...
Özetle, çok farklı kabiliyetlere sahip olmadan kendi kendimize yetmek mümkün olmadığı gibi bağlamsal gücü de ortaya koyamayız.
Tabii, bir başka farkındalık da bizler için umut verici oldu. Toplumları bilim ve sanattan koparmaya çalışmanın, onları kısıtlamanın, üzerlerinde baskı kurmanın ne kadar yanlış bir şey olduğunu pandemi ile beraber daha net anladık diyebilirim. Dijital altyapısı zayıf, insan kaynağı konusunda geri kalmış, ihtiras ve ihtiyaçlarını ayırt edememiş toplumların kendi kendilerine yetemedikleri hem bireysel, hem kurumsal, hem de ulusal bir darboğaz yaşadıkları görülüyor.
O zaman en önemli dersi şöyle çıkaralım: Bundan sonra “Ne yapmalıyız?” değil, “Ne yapmamalıyız?” dersek çok daha isabetli davranmış oluruz...
Bugüne kadar sayısız kitap yazarak sizlere bilgi vermeye çalışan bir bilim insanı olarak, bizim yaptığımız hataları siz yapmayın diye uğraşıyorum. Mutlaka kendi hatalarınızı yapacaksınız. Yine de benzer hataları, hele ki bu kadar örneği ortaya koyduktan sonra tekrar etmenizin, insan tabiatı ile alakalı olmadığını, aksine bugün bu hâle düşmemizin sorumlusu olarak gördüğünüz bizim nesilden farklı olmadığınızı ortaya koyacaktır.
Ben sizin bizlerden farklı ve daha iyi olacağınıza inanıyorum. Sizleri çok seviyorum.