Katma değer oluşturması gereken insanların şahsi tasarrufları hakkında endişe duymaları beni hep üzmüştür. Hep söylerim, sürekli olarak birikimleri için endişe duyan insanların büyük işler başarma imkânı pek yok.
Durmadan seyahatte olduğum için, havalimanlarında çok sevdiğim eski dostlarla ve değerli iş insanlarıyla hep sohbet ederim. Birçoğu piyasaları endişeli gözlerle takip eder. Bir keresinde tanıdığım bir iş insanına “Zarar çok mu?” diye sorunca, acı bir tebessümle bana bakmıştı. Çok belli etmişti, belki de yarasına tuz basmıştım.
Aramızdaki samimiyete inanarak, piyasalarda çok ciddi tecrübeye sahip bir uzmanın bana yaptığı bir uyarıyı kendisine hatırlattım: “Piyasalar yukarı giderken hacim rekor kırıyorsa teknik analiz ustaları bundan pek hoşlanmaz.”
Dedim ya bam teline bastım diye, bana düşüşün kendine göre sebeplerini anlatmaya çalıştı. Büyük bir finans kurumunun piyasadan çekilmesiyle alakalı bir hikâyeye başlamıştı ki ben aynı uyarıyı tekrarladım: “Piyasalar yükselirken hacim rekor kırarsa korkacaksın.”
Bu sefer itiraz etmedi. Herkesin bildiği meşhur hikâyeyi anlattım hemen: Büyük bir portföy yöneticisi, bir ayakkabı boyacısının borsadan konuştuğunu duyunca, elindeki bütün portföyü anında boşaltmış. Sebebi küçük tasarruf sahiplerini incitmek ya da onlara zarar vermek değildi elbette. Kurumsal hesaplar yerine birbirinden farklı beklentileri olan küçük hesapların piyasalarda egemen olması demek sert dalgalanmalar ve istikrarsız seyir demektir. Profesyoneller, amatörlerin piyasada egemen olmasından bu sebeple hoşlanmazlar. “Açılan yeni hesap sayısı ve sürekli artan hacim, sonunda direnç seviyesinden yoğun bir satışın gelmesine sebep olur” diye izah ettim.
Ancak karşımdaki ısrarlıydı: “Ben küçük yatırımcı değilim, hatta büyük yatırımcı kategorisindeyim” diye cevap verdi. Anladım ki söylediklerime dikkat etmeyecek bir algı seviyesine gelmiş işler, hemen sustum. Başka bir konuya atladım.
Bir keresinde de restoranda otururken, dünyanın sanat ve kültür hayatına katkıda bulunan bir kişiyle aramda şöyle bir sohbet geçti:
“Hocam selam, parayı nereye yatıralım?”
“Bana verin ben itinayla yerim.”
“Hoca bırak şakayı, gerçekten ne yapalım?”
“Paranızın tamamını tek bir yatırım aracına koymayın.”
“Peki nereye koyalım?”
Anladım ki mesele uzayacak, kendi hikâyemi anlattım. Tam 12 yıldır sağlık, eğitim, bilgi, müzik, kültür, edebiyat gibi konularda kendi kendime yetmek için çabaladığımı, zenginleşmek gibi bir arzum olmadığını, kazançlarımın bir kısmını otizmli çocuklara bağışladığımı, etrafımdaki insan sayısını azalttığımı aktardım. Ayrıca kazançlarımı “kimseye muhtaç olmama” prensibiyle değerlendirdiğimi, sağlık masraflarının artık çok yüksek olması sebebiyle sağlığımı ön plana alan bir programım olduğunu, yaptığım sunumların içerik ve görsellik açısından kaliteli olması ve resmî web sitemin, YouTube kanalımın bana yakışır bir seviyede olması için yatırım yaptığımı, sosyal medyayı bizzat kendim idare ettiğimi, bu sebeple takipçilerimin tamamının organik olduğunu anlattım. Ayrıca televizyona çıkmadan önce ciddi ders çalıştığımın ve gerekiyorsa tartışma konusu ile ilgili parasını vererek kaynak toparladığımın altını çizdim. Bunun bana maddi ve manevi olarak fayda sağladığını ekleyip sözlerimi “Çocuklarıma temiz bir isim bırakmak için yatırım yapıyorum, babam da böyle yapmıştı” diye bitirdim.
Biraz suskunluk oldu ve karşımdaki tekrar sordu:
“Tamam da paramı nereye koyayım onu söylemedin?”
Şaka yapmıyordu. O an gülmeye başladım ve kendisine yardımcı olamayacağımı söyledim.
Sıra dışı, çarpıcı ve marifetli hikâyeler çıkması için hiç kimsenin “Paramı hangi para biriminde değerlendireceğim?” dememesi gerekiyor. “Hangi yatırım aracında değerlendirmeliyim ki param diğer paralar karşısında erimesin?” dedikçe, asli işimize odaklanamıyoruz. Bu sebeple “büyük iş adamı, büyük iş kadını” dediklerimizin yaklaşımları maalesef “küçük esnaf” kıvamında oluyor.
Büyüklüğü ne olursa olsun sürekli şahsi tasarrufunu sürekli düşünmek zorunda olan insanlarla büyük işler başarılamaz. Ancak, insanları bu hâle getiren şartlar neyse öncelikle bertaraf edilmesi gereken odur diye düşünüyorum.
Trump'ın suikasttan kıl payı kurtulduğu, Orta Doğu'nun alev topuna döndüğü, Ukrayna-Rusya Savaşının günlük detay hâline geldiği, olimpiyat meşalesinin aykırı bir karışımla yakıldığı, aşırı sağın hızla yükseldiği, her gün binlerce masum insanın katledildiği dünyada belki de insanlar "yarın olmayabilir" gerçeğine karşı "yarını garantilemek" peşine düştü.