"Dünya tarihine bakıldığında gücün illaki akıl ve adalet anlamına gelmediğini öğrendik" diyor Harari yeni kitabında. NEXUS isimli kitabın ilk sayfası bu tespitle başlıyor. "Gücü yanlış kullandıkça insanlık kendini yok etmeye devam ediyor" diyerek çok önemli bir konuya parmak basıyor:
"Kontrol edemeyeceğin bir gücü sakın talep etme!"
Harari hepimizin gayet iyi bildiği eski hikâyelerden bahsederek metaforlaştırdığı bu cümlenin en önemli tespitini şu şekilde yapıyor: Kişisel inisiyatif ile güç hareket etmiyor. Çok sayıda insanın omuz omuza vermesi ile birlikte güç ortaya çıkıyor. Özetle bir hareket kitlesel olmadığı zaman güç kazanmıyor. Kendisinden önceki düşünürler gibi Aldous Huxley, Michel Foucault, John Stuart Mill ve Jean-Jacques Rousseau, İbn-i Haldun gibi Harari de toplumun "en iyiler" tarafından yönetilmeme tehlikesine dikkat çekmiş. Bu kıymetli insanların hemen hemen hepsi gücün tek bir kişi ya da grupta toplanmasının tehlikesinden bahsetmişler. Ayrıca sivil toplumun bile zaman içinde siyasallaşması tehlikesinden bahsetmişler. Bu sebeple sosyal sözleşmenin özgür irade üzerinde yükselmesi gerektiğinden bahsetmişler. Kitlelerin beğendikleri ya da beğenmedikleri üzerinden değil...
"Bizim sorunumuz aslında ağ ve bilgi sorunudur" diyor Harari. Hatta, "bilgi, tüm ağların tutkalıdır" diyor. Dolayısıyla iyi bir yönetim için ağdaki herkesin doğru bilgiye sahip olması gerekir. "Bu kadarını bilmesi yeterli" diyerek ağ oluşturamayız. Bazı bilgiler bazı karar alıcılara serbest bazılarına tahditli ise bunun ismi ağ olmaz. Ağın her noktasında gerçek bilginin dolaşıyor olması lazım ki kararlar doğru şekilde alınsın.
Ancak "bireysel olarak insanlar gerçek bilginin peşindeyken, kitlesel olarak yalan haber ve dogmalara tutunurlar" diye ekliyor. Başımıza gelen felaketlerden futbola, adaletten eğitime kadar şahsen gerçekleri talep ederken, kitlesel olarak hoşumuza gidecek çarpıtılmış bilgileri tercih ediyoruz. Aksi takdirde milyonlarca kişinin seyrettiği bir maç milyonlarca farklı analiz için taraftar toplayamazdı. Kitleler mantık ile değil menfaat ile hareket ederler. Hangi hikâye menfaate uygun ise o "gerçek" olarak kabul edilir.
Ancak serbest rekabetin olduğu bir piyasada yanlış bilgi ile firmaların hayatta kalması mümkün değil. Önünde sonunda insanlar kendilerine fayda veren neyse onu satın alırlar. Fayda veren ürün ya da hizmetleri üretenler ise en doğru ve en yeterli bilgiyi toplayarak hayatta kalırlar. Tabii serbest piyasanın engellendiği ve tekelleşmenin başladığı bir yerde kitleleri algıyla ikna etmek her zaman mümkündür. Alternatiflerin kaybolduğu her yerde manipülasyon ihtimali artar.
Harari kitabının daha giriş bölümünde "kendi hayat tecrübem ve gözlemlerim ile aktardığım bu sorunun 'daha fazla bilgiyle' giderilmesi neredeyse imkânsız" diyor. "Bilgiyle ilgili saf görüş" olarak tanımladığı daha fazla bilgiyle güç ve aklın nihayetinde adaletin buluşacağı tezini doğru bulmuyor. Aksine daha fazla bilgiyle insanların aklının daha fazla karışacağı ve Huxley'in bahsettiği "şiddetsiz manipülasyon" ağının güçleneceğini düşünüyor.
Açıkçası hem ülkemizde hem de dünyada yaşanan bu kadar acı olayın müsebbipleri hakkında sağlam bir toplumsal kanaat oluşmaması sebebi bu olabilir diye düşünüyor... Detay arttıkça soru işaretleri artıyor ve insanlar "acaba" demeye başlıyor. Suçlu olanlar önce zanlı hâline gelip zaman ilerledikçe toplum nezdinde beraat etmeseler de unutuluyor.
Yapay zekânın yardımıyla giderek manipüle edilen hayatta, olan yitirdiğimiz canlara oluyor. Hâlbuki teknoloji ilerledikçe hayat daha güzelleşecek idi. Harari yapay zekânın dünyaya barış getireceğine inananlara şu örneklerle cevap vermiş:
1858 yılında telgraf bulunduğunda bir gazetecinin "artık ön yargılar ve düşmanlıklar sona erecek, çünkü fikirler serbestçe dünyayı dolaşacak" cümlesinin benzerini, neredeyse 200 yıl sonra Facebook'u hayata geçiren Marc Zuckerberg tarafından da söylendiğinin altını çiziyor. Sanırım 15. yüzyılda matbaanın bulunmasında da benzer düşünceler ortaya atılmıştır. Hâlbuki teknoloji ilerlerse de insanlık dışı işlerde azalma olmuyor. Aksine artıyor.
Tüm bunları göz önüne aldığımızda enflasyon rakamlarının arzu edilen şekilde açıklanması, gelir dağılımı ile ilgili rakamlara bakıp "zenginleşiyoruz" diye konuşulması, korumacılığın dayatılması, adaletin esnetilmesi doğal bir sonuç gibi geliyor. "Allah beterinden saklasın" diyerek günümüzü geçiriyoruz desek yanlış olmaz.
Elbette bunların farkında olmadan yaşayan büyük kitleler var. Orada da Harari meşhur "1984" romanının yazarı George Orwell' i hatırlatıyor: "Cehalet aslında güçtür..."
Malumlarınız, farkındalık ise hüzündür maalesef.
Prof. Dr. Emre Alkin'in önceki yazıları...
“matbaanın mucidi Gutenberg veya Coster olmayıp, onlar ancak geliştirdiler. Matbaa, yüzyıllar önce Çin’de Kore’de ve bizim için önemlisi Uygurlarda bilinmekte idi. Blok baskının batıya yayılmasında, Uygurların büyük rolü vardır. En eski müteharrik tipte harfler Türkçe için kullanılmıştır.”
Bilim, teknoloji, demokrasi, özgürlük, adalet olmadan toplumları zalim yapar, aslolan insanlık âlim olmaktır