Artık döveceksen döv de yolumuza gidelim

A -
A +

Toros dağlarında bir taraftan kar serpiştiriyordu. Gün batarken girdiği vadinin yamaçlarında Sarıveliler'in evleri görülmeye başlamıştı. Hasan Onbaşı ilk evin kapısını çaldı. "Misafir kabul eder misiniz?" dedi. Çocuk Muhtar Ali Keya'yı önerdi: "Köyde bir tek o misafir eder. Ama giderken misafiri döver." Hasan onbaşı şaşırdı. İnanamadı. Bir başka kapıyı çaldı. O evin hanımı da, aynı şeyleri söyledi: "Ancak Ali Keya misafir eder. O da giderken döver" Sarıveliler'de çalışabilen erkekler, sonbaharda Aydın'a giderdi. Kış olduğu için Sarıveliler Başmahallesi'nde yaşlı Muhtar Ali Keya'dan başka erkek kalmamıştı. Çaresizdi. Ali Keya'nın misafiri olacaktı. Ama nasıl olsa giderken dayak yiyecekse, misafir olmanın tadını çıkartmalıydı. Hatta hizmet istemeliydi. Ali Keya'nın evini bulduğunda kapıyı torunu açmış, dedesine de haber vermişti. "Oğlum odanın kapısını aç, içeri buyur et" diyen Ali Keya "Buyurun yiğidim! Hoş geldiniz" iltifatıyla karşıladı misafirini. Hasan Onbaşı daha ilk anda şaşırmıştı. Ama belli etmedi: "Ali Keya atım yorgun" demeye kalmadı, Ali Keya cevapladı: -Meraklanmayın, onun yemini suyunu verir bizim hayvanların yanında barındırırız. Siz istirahatınıza bakın. Bu arada evde hoş bir telaş başladı. Sanki düğün hazırlığı vardı. Ali Keya'nın torunu omuzunda tertemiz yeni havlu, elinde ibrik leğenle misafirin hizmetindeyken, Ali Keya sobayı yakıyor, içeriden mis gibi yemek kokuları geliyordu. Giderken yiyeceği dayağı düşündü. Ucuza gitmeyeyim diye istekte bulundu: -Yemek üstüne kahve de unutulmasın aman! -Aman ağa unutulur mu? Kendi ellerimle pişireceğim Yemekler yendi. Kahveler içildi. Sohbet koyulaştı. Ali Keya gün görmüş biriydi. Civarı iyi bilirdi. Misafirin Karaman'ın Kalaba köyünden olduğunu öğrenince orayla ilgili hatıralarını anlattı. Gençliğinde Aydın'a giderken o da Kalaba'dan geçerek Karaman'a gitmiş, oradan kiraladığı hayvan vagonunda sırtında taşıdığı yorganın üstünde çok yolculuk yapmıştı. Kalaba köyünde misafir kaldığı dostlarını sordu. Adaşı Ali Keya'nın babası Veli Keya ile Alaeddin Ağa'nın vefat ettiğini duyup üzüldü. Ali Keya'nın oğlu Molla Durmuş'un tahsilini tamamlayarak köyüne döndüğünü, Hüseyin adında bir oğlu olduğunu öğrenip memnun oldu. Yavuzlardan Mevlüt Efe'ye, Muhsin Dayı'ya ve diğer dostlarına selam gönderdi. Ev halkı misafir yatıncaya kadar ikram için koşuştu. Hasan Onbaşı, o gece mis gibi bir uyku çekti. Sabah ezanıyla Ali Keya misafirini uyandırdı. Sıcacık abdest suyu ve havlusu hazırdı. Misafir kendi evinde göremediği rahatlığı yaşıyordu. Tarhana çorbasının kokusu da odayı kaplamıştı. İzzet ikram tamamdı. Sıkı bir kahvaltı yapıldı. Sıra gelmişti veda etmeye... Hasan Onbaşı'da bir durgunluk başladı. Ali Keya acaba bir hata mı yaptım diye düşündü. Atı eyerletti, misafirin azığını heybesine koydu. Ama Hasan Onbaşı sessiz sedasız duruyordu. Misafir bekliyor, Ali Keya bekliyordu. Hasan Onbaşı nihayet dayanamadı: "Ali Keya! Artık döveceksen döv de yolumuza gidelim" dedi. -Estağfirullah evladım. Seni niye döveyim ki, sen geldin misafirim oldun. Şeref verdin. Hiçbir ikramımı geri çevirmedin. Bu oda kaç nesildir misafire hizmet odasıdır. Şükür ki bize de nasip oldu." -E şey, sen misafirini yolcu ederken dövermişsin. -Haa, ben misafir olup da kendine hizmet ettirmeyeni döverim. Hizmetime kolaylık göstereni değil! Hatta sana diş kirası bile hazırladım. Harçlık yaparsın. Allah yolunu açık etsin. Ali Yılmaz- İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.