“Abisinin bu teklifine, kendisine biçilen kısa ömre çok üzülmüştü, ben de üzülmüştüm...”
Bütün hayatımız para, güç saygınlık öteberi arayışı... Kurgunun bir şekilde devam etmesini sağlamak için yeni dayanak arayışından başka bir şey değil. Bütün bu süreç içinde yine ölümün her an bizi aradığını biliriz. Ne yaparsak yapalım ölüm bu kurguyu yok edecek. Yine de bizler ümidimizi korumaya devam ederiz. Belki başkaları ölür ama biz değil!..
Bir açıdan bu doğrudur. Çünkü hep başkaları öldü biz ölmedik. Bizler hep mezarlığa gideriz, yakınlarımızı, tanıdıklarımızı defneder sonra evimize döneriz.
Buna aldanmamalıdır. Çünkü o insanlar da zamanında aynı şeyi yapıyordu. Kimse ölümden istisna değildir. Ölüm gelir ve ardından şandan şöhretten makamdan mevkiden oluşan kurgunun tamamını yok eder her şeyi siler, ayak izlerimiz bile kalmaz.
Ancak bizler para, güç, saygınlık türü bu mesnetsiz kaleleri yapmaya, tamire çalışır dururuz. Fakat nefislerimiz devreye girmeden bu gerçeğin anlık bir görüntüsünü yakaladığımız zamanlar olur. Nefsin perdesinin açık olduğu anlar çoktur. Şuurlu yaşamayan insan yaşamıyor demektir. Nefsin esiri olup azgınlığı ve taşkınlığı hayat tarzı yapanların uzun yaşadığı görülmemiştir. Hayat ölümle anlam kazanır. Kaçınılmazı kabul edelim.
Yazdıklarımıza bir nebze açıklık getiren bir hatırayı nakletmek istiyorum. Bayramlaşmak niyetiyle kayınbiraderimi ziyarete gitmiştik. Bir ara kız kardeşine endişe ile bakarak “Namazını kıl. Annemin kabrinin yanını kendime diye ayırdım. Çok güzel mezar yerleri var, gidin oradan alın” demişti.
O sırada kız kardeşi sağlık açısından ciddi problem yaşıyordu. Abisinin bu teklifine ve kendisine biçilen kısa ömre çok üzülmüştü. Hatta bayramlaşmak için bile olsa o ziyarete gittiğimize ben de üzülmüştüm.
Bu buluşmadan kısa bir süre sonra yakınlarını ziyarete gittiği şehirde kendisi aniden öldü... Kendimizi istisna olarak görmeyelim. Ölümden korkarak yaşadığımız hayat da hayat değil. Bedenle fazla özdeşleşirsek gelmekte olan kaçınılmazın acısı şiddetli olur. İnsanları karşılaştığımız hâllerinden daha kötü durumda bırakmamalıyız.
Mustafa Ali Mahdum
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...