Çocukluğumu çok özledim

A -
A +

“Evlerimiz var, içinde yaşayan yok. Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok.”

 

 

 

Bizim çocukluğumuzda annelerimiz evde bizi beklerdi. Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım. Hatta babanım bile anahtarı yoktu. Annem hep evdeydi. Her yere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu. En büyük eğlencemiz sokakta oynamaktı. Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani. Kafelerde, AVM’lerde buluşmazdık.

 

Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik. Servis falan yoktu. Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırıma koyar oyuna bile dalardık. Annelerimiz bu durumu bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi. Mahallemizdeki teyzeler annemiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su içerdik. Ya da pencereden bir sürahi bir bardak uzatırlar, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik.

 

Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık. Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenliydi.

 

Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştırırlardı bizi. Polisle işi olmazdı hiçbirimizin.

 

Kimse kimsenin canına kastetmezdi. Misket oynarken parmaklarımız kanar mikrop kapmazdık. Acillere taşınmazdık. Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik. Çocukluğumuzu çok özledim. Sokaklarımız ruhsuz sanki. Komşumu tanımıyorum. Temizliğe gelen kadını haftada bir görür “kolay gelsin” der konuşurum. Orada kim oturur hiç bilmem. Evimizi de kendimiz temizlerdik.

 

Evlerimiz var, içinde yaşayan yok. Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok. Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...

 

Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz.

 

Tahta iskemlelerimizde oturan yaşlılarımız, onlara “dede”, “nene” diye hatır soran çocuklarımız yok oldu.

 

Ben kapılarında 'vale'lerin, 'bady'lerin beklediği yerlerden hep korkmuş çekinmişimdir.

 

Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp, taksitini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana. Benim değildir bu kültür. Ne ruhuma ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.

 

Nedir bunlar? Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk. Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.

 

İyi de neden böyle olduk? Biz mi istemiştik? Yoksa birileri mi böyle istedi?

 

     Süleyman Akıllı-Kocaeli

 

 

 

Ünal Bolat'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Vatandaş 3 Şubat 2025 23:09

Uzun süren yaşam maliyeti artışı, enflasyon, milyonlarca işsiz genç, is arayan bulamıyor, bulan kazandığı ile geçinemiyor, evlenip bir hayat kuran olursa çocuk sahibi olmaya korkuyor. Ulke yavaş yavaş zenginin daha zengin fakirin daha fakir, ahlaksızın daha cüretkar olduğu bir ülke oluyor.