Dayı oğlumun yaptığına bak!

A -
A +

“Meğer çoktandır üzüm pekmezi yemediği için sofrada bana söylemediğini açıkladı...”

 

 

 

Yakın zamana kadar doktora gitme gibi bir alışkanlıkları yoktu. Bütün bunların sonucu olarak, pek çok insan genç yaşta, özellikle kalp hastalığından dolayı vefat etmiştir. Genç yaşta kaybettiğimiz rahmetli babam da bunlardan biridir.

 

Bir gün dayıoğlu Abdullah ile onların evlerine sığır keşiğine gittim. Ben dayımın oğlu Abdullah’ı, o da halasının oğlu olarak beni çok severdi. Çoğu zaman geceleri bile ya onlarda ya da bizde beraber yattığımız oluyordu.

 

Dayım, kış aylarında, soğuktan korunmak için köye inen serçe, bozlak, karatavuk gibi kuşları tek gözlü tüfeğiyle avlar, sonra da pişirip eşit şekilde bize dağıtırdı. Biz de aylarca et yüzü görmediğimizden içimizden teşekkür ederdik. Çünkü bu kelimeyi daha önce hiç duymamıştık.

 

Sığırları götürdüğümüz yer, köyden beş altı kilometre uzaklıktaydı. Akşama kadar, o gün akşam yemeğinde ne ikram edileceğini konuşup durduk. Yemek konusunda bir karar veremedik. Ayrıca çok da önemli değildi, asıl olan yemeğin yanında ne ikram edileceğiydi.

 

Abdullah, yemekle birlikte andız pekmezi verileceğini, kendilerinin bizim kadar çok pekmezleri olmadığını söylüyordu. Bense sofraya üzüm pekmezi konulması gerektiğini düşünüyordum.

 

Akşama doğru sığırları toplayıp, yola koyulduk. Eve gelince dayım bize “Aferin!" dedi. Bu beni epey ümitlendirdi. Biraz sonra sofra kuruldu ve sofraya oturduk.

 

Sofraya küçük bir tabak içinde koyu bir pekmez konulmuştu. Belli ki, andız pekmeziydi. Onun yanında da kabak yemeği vardı. Hayatımda en sevmediğim yemek, kabak yemeğiydi... Yufka ekmeğini, yemeğin suyuna batırıp karnımı doyurmaya çalıştım. İçimden de sürekli kızıp bir daha dayımlara işe gitmeyeceğime yeminler ediyordum. Abdullah ise sürekli andız pekmezi yiyor, bir taraftan da -beni kızdırmak için olsa gerek- alaylı alaylı bana bakıyordu.

 

Yemek yendi, sofra toplandı. Dayım kekemeydi. Kelimeleri yuvarlayarak söylerdi. Yaptığı dualar da onun için bizi gülümsetirdi. Onun acele acele okuduğu dualara âmin deyip Abdullah ile bitişik odaya geçtik. Abdullah bana, niçin üzüm pekmezini yemediğimi sordu. Ben de beni kandırmamasını, onun andız pekmezi olduğunu, zaten pekmezin koyuluğundan belli olduğunu söyledim.

 

O ise bana, pekmezin donmuş olduğundan koyu olduğunu, fakat kendisinin çoktandır üzüm pekmezi yemediği için sofrada bana söylemediğini açıkladı. İş işten geçmiş, ben fırsatı kaçırmıştım. Bu olaydan mıdır, nedir, bilmem, hâlâ Abdullah'a içimdeki kırgınlığım az da olsa sürüyor...

 

     Osman Nuri Yıldırım

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.