İzmir'in Karabağlar semtindeki mermer ustası arkadaşım Mehmet Daşmak, hatırasını anlatmaya devam ediyordu. Ensesinde bir kaşıntıyla başlayıp koca bir çıbana dönüşmüştü yarası. Önce eczacı, ardından cildiyeci derken belki biraz abartı gelebilir ama İstanbul, Ankara dolaşmadık hastane, gitmedik doktor bırakmamıştı. En son, annesinin tembihini hatırlamıştı. Dara düştüğünde sekiz yüz küsur besmele-i şerif oku! O gün sabah namaz sonrası garanti olsun diye bin defa okumuş öyle gitmişti dükkâna. Ve aynı gün iyi olacak hastanın ayağına doktor gelmemişti ama bir mimar arkadaşı aramıştı. İş için tabii ki... Ama ustanın durumunu öğrenince de hemen gelmiş ve onu alıp İzmir Güzelyalı'daki tanıdığı bir diş hekimine götürmüştü. Dişçinin ağzı biraz bozuktu. Ama eli uzdu. Ahlayıp oflamasına aldırış etmeden ağzına bakan diş hekimi, hem bu ihmalkârlığı yapanlara ağız dolusu hakaretlere başlamış hem de yanındaki elemanına emir yağdırmıştı: -Kap gel şuradan bir litre benzin. Gelirken de bir paket temiz jilet al. Yirmi sene öncesinde, neşterden haberi mi yoktu bu hekimin? Benzinle iltihap mı temizlenirdi? Bunları kimsenin denemesini de önermem tabii. Ama öyle anlatıyor Mehmet Ali Usta. Diş hekiminin kendinden emin hareketleri karşısında ister istemez korkuya kapılıyor. -A be doktorcuğum, jiletle ne yapacaksın? -Kelleni uçuracak değilim herhalde... Bekle görürsün birazdan... Bir taraftan da küfür etmeye devam ediyor. Bu hastayı diş hekimine göndermeyi niçin akıl edemediklerine öfkeleniyor. -Vay ben onların hekimliğine de, bilgisine de... Sayıp dökerek dolaşır odanın içinde... Benzin ile jiletin gelmesini bekler... Bizim Mehmet Ali usta, endişeli gözle mimar arkadaşına bakar. Mimar sakindir. Göz hareketiyle: "-Meraklanma, işinin ehlidir" anlamında teminat verir. Çok geçmeden eleman da içeri girer. Elinde bir şişe benzin bir de hiç açılmadık jilet paketi... Diş hekimi açar enseyi. Alır eline pamuğu. Benzini boca ettiği pamuğu basar iltihaplı yaraya... Açar jiletle yarayı, basar benzinli pamuğu... Açar biraz daha basar benzinli pamuğu... Bir taraftan da, bu vatandaşı tedavi edemeyenlerin bilgisizliğine küfürler savurur. Yara sızım sızım sızlamaktadır. Mehmet Ali usta perişandır. Uflaya puflaya sorar: -A be doktorcuğum. İyi olacak değil mi be yav? -Meraklanmaaa. İyi olacak tabii ki... Ama birkaç gün sabır... O gün, ensedeki iltihaplı kısma benzinli pansuman uygulayan diş hekimi, mermer ustasına sıkı sıkı tembih eder: -Yarın bu vakitte yine bekliyorum usta... Bak sakın gemlemezlik etmeyesin. -Etmem be doktorcum, yeter ki bu dertten kurtar beni... -Kurtulacaksın... Meraklanma kurtulacaksın. Ama önce şu iltihabı bir temizleyelim... Ardından dişini çekeceğim. -Dişimi mi? -Ne sandın ya... Bu iltihap nerden birikti sanırsın? -A be doktorcuğum, diş iltihabıyla ensemdeki şişliğin ne alakası vardır be yav? -Bak şimdi... Senin yirmilik dişin çürümüş. Farkına varmamışsın. İltihaplanmış. Yine farkına varmamışsın. -Eee? -Sen farkına varmadığın gibi hiçbir hekimin de dişte çürük var mı diye aklına gelmemiş. -Vay be... -Bu iltihap, çeneden bir yol bulmuş ta enseye yürümüş. Allaha şükret ki oradan dışarı çıkmış. Ya bir de beyne doğru gitseydi... O zaman ölür giderdin de kimse dişten olduğunu anlamazdı. -A be diş bu kadar önemli midir be yav? -Bu kadar önemlidir... Gerçekten de, bizim Mehmet Ali Usta, birkaç defa gider gelir diş hekimine... Ensedeki iltihabı (neden bilemeyiz) benzinle temizledikten sonra ağızda çürümüş olan yirmilik dişi de çekip alır. Resul İzmirli - İstanbul