Bizi iki çocuğumla babamın evine bırakıp bir aydan beri de uğramayan Doğan, nihayet bir sabah gelmişti. Babamların evin bahçesindeki tahta kanepede karşılıklı oturmuş bekliyorduk. Ben onun ne söyleyeceğini sabırsızlıkla beklerken o sabırlı bir şekilde susuyordu. On dakika öylece oturdu neredeyse. Bir şey söyleyecek ama nasıl söyleyeceğini düşünüyor gibiydi. Nihayet başını ağır ağır doğrultup yüzüme baktı. İçim cız etti... Gözlerinde çaresizlik ve hüzün vardı: -Bak Müzeyyen, sen gerçekten çok mükemmel bir insansın. Beni de çok sevdin biliyorum. -Seni gerçekten çok seviyorum... -Ben de seni seveceğimi umuyordum. İnan bunun için çok gayret ettim. Ama... Olmadı, üzgünüm... Boğazıma bir şey düğümlenmişti. Ama onu dinlemeye devam ediyor, sözünü hiç kesmiyordum. -Affet beni Müzeyyen. Senden af dilemeye bile yüzüm yok ama yüzsüzlük edip af diliyorum. Ben başka birine kaptırdım kendimi. -Ne!? -Dinle bak Müzeyyen... Maalesef şaka yapmıyorum. Daha da enteresanı ondan bir çocuğum olacak... Şok olmuştum. Dilim tutulmuştu. Gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. O ise diyemediklerini artık söylemeye başlamıştı: -Senden ayrılmak ve onunla evlenmek zorundayım. Aksi takdirde bir şikâyetle işimden olurum. Hepimiz perişan olur, sürünürüz. Ama benden resmi olarak ayrılmaya razı olursan çocukların ve senin geçimini yine ben üstlenirim. Değilse ben işimden olursam size hiçbir faydam olmaz. -Benden canımı isteseydin de bunu istemeseydin? -Benim hatırım için kabul et! Beni seviyorsan... Bak sizden yine ayrı kalmayacağım. Söz bakacağım size... Bu sözler ve yalvarmalar üzerine ne diyebilirdim, ne yapabilirdim. Hiç olmazsa arada birkaç gün yüzünü görebilecektim ya... Hepten kaybetmektense arada bir görmeye de razıydım. Benim sessizliğimi tasdik kabul ederek sevindi. Ayağa kalktı. Boynuma öylesine sarıldı ve gitti. Kapıdan içeri girip çocuklarını bir kez olsun görmek bile istememişti. Çok geçmeden resmi işlemler için benden bir avukata vekâlet aldı. Boşanma işlemlerini gerçekleştirdi. Allah'ım şimdi ne yapacaktım? O sözünde durmazsa bu yükü nasıl taşıyacaktım? Benim suçum sevmek miydi? Ya bu masum iki yavrunun suçu neydi? Bu adam iki çocuğumla beni hayattayken diri diri ölüme erk etmişti. Ailemizin onurunu kırmış, maddi ve manevi çıkmaza sürüklemişti. Arada bir uğrayacak, bize yardımı kesmeyecekti. Ama hepsi sözde kaldı. Yüzünü gördüğümüz yoktu. O artık "sevdim" dediği kadınla hayatını mutlu bir şekilde geçirirken, onu sevmenin bedelini bana iki çocuğumla ödettiriyordu. Ben ve iki çocuğum sefillik içinde yaşama mücadelesi verdik. O iki çocuğumu büyütmek için ne emekler verdim anlatamam. Bir hastanede temizlik işçisi olarak iş buldum. Babam bahçede gecekondunun alt kısmına iki odalı bir yer yaptı. İki çocuğumla orada yaşadık. Yıllar geçti ömrümle birlikte... Rutubet yüzünden sağlığımızı kaybettim. Büyük oğlum askerliğini yapıp geldiği halde, okuyamadığı için düzgün bir iş bulamadı. Küçüğü de aynı akıbet bekliyor. İki yavrum, babasız kaldıkları yetmezmiş gibi bir de üvey baba elinde hırpalanmasınlar diye evlenmedim. Zaten Doğan'dan başkasını gözüm görmedi. O olmadıktan sonra başkası neyime gerekti? Ama bu evliliği yıkan ben değildim. Terk edildim. Çaresiz kaldım, yalnız kaldım. Derdime ortak olabilecek bir dost bulamadım. Elde yok avuçta yok... Bu yaşananların bir imtihan olduğuna inanarak sabrediyorum. Rabbim cümle mağdurlara dayanma gücü ve sabır versin. Müzeyyen Atilla - Kayaş / Ankara > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00