“Yıllar geçse de iyilikler de unutulmuyor, kötülükler de. Güzellikler de çirkinlikler de…”
Dicle İlköğretmen Okulunda iken Kenan, bir gün arkadaşı Hasan ile okul bahçesindeki ağaçtan elma almaya gider. İzinsiz olduğu için biraz tedirgindirler. Hasan ağaca çıkıp kopardığı elmaları aşağıya atar. Kenan da onları bir yastık kılıfı içine toplarken matematik öğretmeni Bayram Bey çıkagelir.
“Ne yapıyorsunuz burada?” diye sorunca:
“Hocam, dolma kalemimiz kayboldu; onu arıyoruz” demesin mi, Hasan!
Öğretmeni: “Oğlum, yalanın da bir şekli şimali var. Ağaçta dolma kalem mi aranır? Sen Nasrettin Hoca’yı da geçtin” der ama başka bir şey söylemeden yanlarından çekip gider. Gider de bizim iki öğrenciyi bir korku sarar. Ya öğretmen şimdi onları müdüre şikâyet ederse? Ya onları hırsızlık suçlaması ile disiplin kuruluna verirse? Ya iki elma yüzünden okuldan atılırlarsa?
Ancak benim de yakından tanıyıp sevdiğim meslektaşım ne öğrencilere hakaret eder ne tokat atar ne de onları disiplin kuruluna verir.
Kenan’ın bir de tarih öğretmeni varmış. Lakabı da Herodot imiş. Adam derse girerken sınıfın kapısını öyle sert açarmış ki, titrermiş tüm öğrenciler. Cin fikirli birkaç öğrenci, tarih dersleri olduğu bir gün kapının tüm menteşelerini çıkarıp kapatmışlar kapıyı. Herodot her zamanki hışmıyla öyle bir dalmış ki içeriye, kapıyla birlikte iki seksen kapaklanmış yere. Şaşırmış hâlde zorlukla ayağa kalkıp topallaya topallaya doğru okul müdürüne gitmiş…
Biraz sonra müdür Hüseyin Bey gelip haykırmış sınıfa:
“Kim yaptı bunu?”
Kimseden ses çıkmamış. Israrlı denemeleri de işe yaramamış. Kenan der ki:
“Okulun en yaşlı öğrencileriydik. Birçoğumuz kimi öğretmenlerimizden daha yaşlıydık. Bizim sınıfta evli ve çocuk sahibi çok arkadaşımız bile vardı.”
Bir de Süleyman vardır 70 mezunlarından. Bir pazartesi günü öğle paydosunda Ergani’ye gider. Bir köylüsünden para alıp dönerken, uzaktan matematik öğretmeni Niyazi Bey’i görür. Hemen yan sokağa sapıp koşarak döner okula. Ertesi gün ilk ders matematiktir. Öğretmen sınıfa girer girmez, el işaretiyle yanına çağırır Süleyman’ı. Hiçbir şey sormadan var gücüyle bir sağ, bir sol yanağına yapıştırır tokadı. “Git, otur!” der; sonra da. Tüm sınıf donup kalır. O derste ne öğrendiğini çoktan unutur Süleyman ama hayatının geri kalanında unutmaz öğretmeninden yediği o iki tokadı.
Hüseyin Erkan- Em. Öğretmen