“Enteresandır, gittiğimizde daha önceden hazırlanmış bir yemek sofrasıyla karşılaştık.”
Hatıramı anlatmaya bugün de devam ediyorum...
Arkadaşlarla camilere dağıldık ve cami önlerinde kitap satışlarımızı gerçekleştirdik. Akşam Konya’nın Kulu ilçesine gidip orada yatsı namazı çıkışı kitaplarımızı satacaktık. İftarımızı da yolda bir lokantada açacaktık. Arabamız da tozlanmış kitap takımlarımız dağılmıştı.
Bu köyün meydanında bir çeşme vardı. Bu çeşmenin başında hem arabamızı temizliyoruz hem de dağılan kitaplarımızı yeniden takım yapıyorduk. Kulu ilçesinde kitap satmak için yola çıkmaya hazırlanıyorduk.
Arabamızı temizlerken arabanın yanına hayvanlarını sulamak için bir vatandaş geldi ve bize dedi ki:
“İftarı bizde açacağız! Hiçbir yere gitmeyin!”
Bunu söylerken iftar kelimesinin “i” harfine öyle bir vurgu yaptı ki bu bir emir gibiydi...
Birbirimizin yüzüne baktık. Daha önce belirttiğim gibi iftarımızı bir lokantada açacaktık. Oraya da arabayı temizlemek için gelmiştik. Bu köylü de nereden çıkıp gelmişti böyle?
Biz konuyu anlamaya çalışırken adam tekrar yine kararlı bir şekilde “iftarı bizde açacağız” diye âdeta emretti.
Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye’de okumuştuk.
“Bir veya iki erkeğin sefere gitmesi mekruhtur. Üç erkeğin gitmesi mekruh olmaz. Dört erkeğin gitmesi ve içlerinden birini emîr [başkan] seçmeleri sünnettir” yazıyordu. Şimdi bu meçhul köylünün davetine evet veya hayır diyecek olan da kendi aramızdan seçtiğimiz emirimiz olacaktı. Arabamızın emiri de Celal Udil abi idi. Celal abi bu daveti “peki” diyerek kabul eti. Adam hemen;
“Şu karşıki ev benim” dedi. O eve gittik.
Enteresandır ki daha önceden hazırlanmış kurulu bir yemek sofrasıyla karşılaştık. Ne sofrayı getiren ne bizden başka kimse vardı. Yer sofrası kurulmuş âdeta ziyafet sofrası hâlindeydi. Namazımızı kıldık ve iftar yemeğine başladık. Yemeğe başladığımızda evin sahibi meçhul köylü dedi ki:
“Davetimi iyi ki kabul ettiniz. Eğer kabul etmeseydiniz, sizi zorla bu davete getirecektim!”
Öyle kesin ve kararlı öyle etkileyici konuşuyordu ki sözlerinin insana bıraktığı etkiyi tarif etmek mümkün değil.
Biz bir yandan tadına doyum olmaz iftarımızı açarken bir yandan da o meçhul köylünün sözünü dinliyorduk:
Sonra öyle bir şey söyledi ki hayretler içerisinde kaldık! DEVAMI YARIN
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...