Kim önce vefat ederse...

A -
A +

“Defter burada bitiyordu. Ama söylenen vasiyet ne olabilir, nerede yazılı olabilirdi?”

 

 

 

Dayımla, hasta ziyaretine gittiğimiz Atilla Ağabeyin evinde dedesinden kalma Osmanlıca defteri okuyordum o da dinliyordu...

 

-Onun yorgun ama dikkatli bakışlarından gözlerimi deftere çevirdim:

 

“Hakikaten hocamın dediği oldu. Orhan-ı Kebir’e düşman ayağı basmadı. Hocamı tekrar ziyaretimde ondan bir dileğimin olduğunu arz edeceğim.”

 

Bir sonraki sayfadaki günlük:

 

“Allah’a şükürler olsun. Hocam dileğimi arz ettim. O da kabul etti.”

 

Başka bir sayfada:

 

“Bu köydeki görevim bitti. Başka bir köye geldim. Okutacak çocuk bulamıyorum. Babalar askerde olunca evlerin yükünü çocuklar sırtlanıyor. Cemaat dediğin ise üç beş ihtiyar, birkaç çocuktan ibaret. Üçüncü kızım doğdu. Şükürler olsun ki Allah bana hayırlı evlatlar nasip etti. Devletin, milletin sıkıntısı olmasa dünya meşakkati bizi hiç etkilemiyor. Eşim de çocuklarım da çok kanaatkâr.”

 

Bir başka sayfada:

 

“Bugün çok üzgünüm. Hasan Hocamı, dünyadaki pusulamı kaybettim. Cenazesinde o kadar çok insan vardı ki, ben bazılarını ilk defa gördüm. Vasiyeti üzerine kendi mahallesindeki kabristana defnedildi. Baş ucuna vasiyeti üzerine kökü olmayan bir çınar dalı dikildi. Ben de vasiyetimi yazıp talebe arkadaşıma verdim. O da bana dedi ki: Kim önce vefat ederse onun vasiyeti açılacak.”

 

Atilla ağabeye baktım:

 

“Burada defter bitiyor” dedim.

 

Vasiyet nerede peki?

 

-Vasiyetini ben de merak ettim. Ama defterde başka sayfa yok.

 

Biz bu merak içinde iken o zamana kadar evde olduğunu bile fark etmediğim yaşlıca bir kadın içeriye girdi. Bu kadın Atilla Ağabeyin annesi imiş. O da kapının dışında bizi dinliyormuş. Vasiyetten söz edince hemen sakladığı o meçhul kâğıdın vasiyet olduğunu tahmin etmiş. Atilla Ağabeyin ve benim merakımı gideren bir tarza kâğıt uzattı bana:

 

“Evladım, bu babamın Kur'ân-ı keriminin içinden çıktı. Bunu anneme babamın mektep arkadaşı ulaştırmış. Annem de öğrenip kaybolmasın diye Kur’ân-ı kerimin içine Yusuf suresinin olduğu yere koymuş. Ablalarıma da bu kâğıttan bahsetmiş 'sakın kaybetmeyin' demişti. Vasiyet bu olsa gerek. Buyur al oku bakalım.” DEVAMI YARIN

 

 

 

Ünal Bolat'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.