“Yıl 1947. Araç yok, telefon yok, en yakın hastane Erzurum’da, o da 200 km mesafede...”
Zeynep halamın çile dolu hatırasına devam ediyorum. Kocası Mehmet Emin düğün cemiyetine katılır. Misafir olduğu için de halayın başına geçer. Zeynep’in askerdeyken yolladığı beyaz kırmızı güllü mendilini eline alır halay çeker.
Gelini getirip damat evine teslim ederler. Düğün yemeği konulur, herkes yemekten yer. Konak sahibi Mehmet Emin’e bu gecede kal yarın seni yollarız, der. Yatsı namazından sonra yatakları yapılır misafir odasında yatar. Gece Mehmet Emin ev sahibini çağırır.
“Abi biraz rahatsızım karnım başım ağarıyor” der.
Biraz otururlar, o ara sabah olur, inekleri sağarlar. Mehmet Emin’e süt içirirler.
“Kahvaltını yap bir şey olmaz, köyde birkaç kişi daha hastalanmış herhâlde düğün yemeği dokundu, o da geçer” derler.
Mehmet Emin evine döner. Zeynep bakar ki kocasının keyfi yok, rengi sararmış bitap bir hâlde. Hemen yatak hazırlar ve yatırır. “Yahu adam sana ne oldu böyle?”
O da “İnan olsun bilmiyorum, terli soğuk su içtim ondan mı? Düğün yemeğinden mi? Misafir olduğum evin yemeğinden mi? Ama bir şey bana dokundu. Yarına bir şeyim kalmaz iyileşirim inşallah” der.
Ertesi gün Mehmet Emin biraz daha fenalaşır. Zeynep koşarak sağlık ocağına gider. Ebe hanımı çağırır. Ebe hanım ateşi var der. Bir penisilin iğne vurur, biraz rahatlar. Ebe “Bu adam zehirlenmiş gibi görünüyor tez Erzurum’a doktora götürün” der.
Ee, yıl 1947... Araç yok, telefon yok, en yakın hastane Erzurum’da var. O da 200 km. Ertesi gün hasta biraz daha ağırlaşır. Köyün imamı gelir. Üzerinde Kur'ân-ı kerim okur ve Mehmet Emin vefat eder. Zeynep ve akrabaları “gencecik yaşta yiğidim gitti” diye gözyaşı dökerler. Ama nafile ölen gelmiyor. Yaradılışın düzeni bu.
Mehmet Emin’in genç yaşta böyle ansızın ölmesi herkesi derin bir üzüntüye boğar. Henüz üç yaşını bile doldurmamış kızı Gülizar yetim kalır. En acısı da Zeynep’in karnındaki dört beş aylık bebeği daha babasının yüzünü görmeden ayrılmasıdır. Kader bu, elden ne gelir, takdir-i ilahi.
Zeynep’i teselli etmeye gelenler, sabırlı olmasını söyler yanından hiç ayrılmazlar. Zeynep, “Arkadaşlar ben ana acısını gördüm, evlat acısını gördüm. Bir de bu genç yaşımda acıların en ağırı olan sevgili kocamın acısını da gördüm, ben ağlamayım da kimler ağlasın?" DEVAMI YARIN
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...