"Lütfen... Bugün erken gidiniz!.."

A -
A +

Geçtiğimiz günlerdi... Son sahura kalkmıştık. İmsak vakti ağzımızı bağladıktan sonra ezana on beş yirmi dakikalık bir zaman kalıyordu. Neden derseniz? Temkin vaktine uyarım ben... Siz bakmayın ezan okunana kadar imsak girmez diyenlere... 1980 yılından sonra böyle söylediler söyleyenler... O karar sonrası ezan okunana kadar imsak girmez denildi. Kimse kusura bakmasın. Ben orucumu sakata getirmek istemem. Temkin vakti diye bir vakit koymuş ecdadımız. Hem kendim o vakte uyarım. Hem çoluk çocuğuma da tembih ederim. Neyse... Ağzımı bağladım. Sabah namazını bekliyorum. Dedim ki kendi kendime: "Şimdi uzanırsam, uyur kalırım belki. Sabah namazı tehlikeye girer." Uzanmak yerine yere serilmiş bir minder üzerinde oturmayı tercih ettim. Birkaç dakika sonra... Gözlerimi yummuşum nasılsa... Uykunun en tatlı anlarına denk geldiği için olsa gerek, içim geçmiş... Dalıvermişim... Billur gibi bir ses geliyordu kulağıma: -Lütfen bugün erken gidiniz. Bu ses!... Bu ses O'nun sesi... Benim yıllar öncesinde, sohbetlerinde bulunduğum ve kendisine "hocam" diye hitap ettiğim o muhterem insanın sesi... Nasıl tatlı geliyor kulağıma: -Lütfen, bugün erken gidiniz. Sesin geldiği tarafa bakamıyorum. Sahibini de göremiyorum... Ama mübarek sesi billur gibi kulağımda... -Lütfen, bugün erken gidiniz." Üst üste tatlı bir hatırlatma... Tatlı bir ikaz... Gözlerimi açtım ki, minderin üzerinde uyuyup kalmışım. Sabah namazı vakti de girmiş... Dedim ki, içimden: "Tamamdır... Mesaj anlaşılmıştır. Bugün kitabevine erken gitmem lazım..." Artık gözüme uyku girer mi? Kalkıp abdestimi aldım. Namazımı kıldım. Erken hazırlandığımı görünce evden merak ettiler: -Hayırdır sabahın erken vaktinde nereye? -Hiç, işe gidiyorum. -Şey, normalde daha erken değil mi? Minder üzerinde gördüğüm rüyayı ve hocamın kulağıma gelen billur sesini söyleyip söylememekte kararsız kaldım. Dedim ki: -Bugün erken gitmek istedi canım. Hazırlanıp dışarı çıktım. Sokak henüz canlanmamıştı. Caddeye çıktığımda da trafikte özel araçlar pek yoktu. Minibüs ve halk otobüslerinin hakimiyetindeydi caddeler... İstanbul tenha iken de bir başka güzel... Yol boyu hem gidiyor hem düşünüyorum... Duyduğum o sesi yorumlamaya çalışıyorum. Bizzat sohbetinde geçen günlerimi düşünüyordum. Allahım ne mübarek bir insandı. Her sohbetinde, imanın faziletinden bahsederdi. Bir insanın kurtulması için bütün dünya nimetleri feda edilse yeridir, derdi. Sevgili Peygamberimiz buyurmuşlar ki; "Allahü teâlânın çok sevdiği kimse, dinini öğrenen ve başkalarına öğretendir. Dininizi İslam âlimlerinin ağzından öğreniniz" Hocam da hep: "Hakiki âlim bulamayan, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından öğrenmeli ve bu kitapların yayılmasına çalışmalıdır" derdi. Ömrünü İslam âlimlerinin kitaplarından günümüz insanına dini bilgiler aktarmakla geçirmişti... Cağaloğlu'nda, İhlas Vakfı müracaatında görev yapmaktayım. Bulunduğumuz yer, insanların uğrak yeri... Bize adres sormak için gelenler de oluyor. Dini kitap arayanlar da... Gazetemizle vakfımızla ilgili bilgi almak isteyenler de... Çatalçeşme Sokağa geldiğimde henüz hiçbir yer açılmamıştı. Çünkü çok erkendi... Ben ise gördüğüm rüya sebebiyle erken gelmeye karar vermiştim. Büroyu gören mesafeye geldiğimde şaşırdım kaldım. Sabahın bu erken vaktinde bir bayan, büronun dış duvarında asılı vitrindeki kitaplara bakıyordu... (Devamı yarın) Lütfü Kahraman-İstanbul Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.