“Oto lastikçisi Yusuf Dede, sokağın başında göründü mü herkes bir yere saklanırdı...”
Yaşlılar genelde "bizim zamanımızda" diyerek konuşmaya başlar. Ben de öyle yapacağım. Çünkü geçmişini bilmeyen geleceği şekillendiremez. 1960'lı yıllardaki çocukluğumdan bahsedeyim... Mahallemizdeki akranlarımızla çok samimi ve içten arkadaşlıklarımız olurdu. Okul sonu mahalledeki boş arsada akşama kadar, bazen gece yarılarına kadar oynardık. Ne mi oynardık? Öncelikle bakkaldan aldığımız plastik toplar vardı. İki üç günde ya patlar ya da kaybolurdu. Aramızda para toplar yenisini alırdık. Bilye oyunumuz vardı. Topaç (Malatya’daki mahallî ismi develeme) çevirirdik. "Tut dibi" dediğimiz taş oyunumuz vardı. Ağaç dalından yapılan "Sülü deynek" çok meşhur bir oyundu. Honbek dediğimiz uzuneşek benzeri oyunumuz vardı. Tabii oynarken acıkma susama olunca bütün çocuklar herhangi birimizin mutfağına dalar karnımızı doyururduk. Çocukların oynamasına kızan lastikçi Yusuf Dede, sokağın başında göründü mü herkes bir yere saklanırdı. Mahallemizin kızlarına kimse yan gözle bakamazdı. Bizden yaşı büyük Namık Abimiz mahalle takımının antrenörüydü. Takımımızı çalıştırır, bazen komşu mahalleler ile maç yapardık.
Yaz tatili olunca köyüne gitmeyen çocuklar mahalle camisine Kur'ân-ı kerim öğrenmeye giderdik. Rahmetli Hanifi Hoca cami imamımızdı. Biraz sertti ancak bizleri çok severdi. Bir gün bana ödev olarak Kunut dualarını ezberlememi söyledi. Ben de ertesi güne kadar ezberleyemedim. Hoca "oku bakayım" deyince, eksik ve yanlış okumaya çalıştım. “Sana duayı ezberle demedim mi?" diye sordu. Tabii bende ses yok. “Sana bir ceza vereceğim” dedi, bacaklarım titremeye başlamıştı. “Süpürgeyi al, minarenin içini baştan aşağı süpür bakayım” dedi. Bu cezayı duyunca sevinçten havalara uçtum. Oh be dedim, ucuz atlattım. Neyse, süpürgeyi alıp minarenin şerefesine çıktım. Malum, yukarıdan aşağıya doğru tek tek basamakları süpürmeye başladım. Başladım ama nasıl başladım! Merdivenlerde yılların birikmiş tozu, kuş yuvaları ve gübreleri. Mecburen yukarıdan aşağıya doğru süpürüyorum, çıkan toz ve pislik hava cereyanı ile ağzıma burnuma doluyordu. Süpürme işlemi bitince üstüm başım, kafam gözüm her yerim toz içinde kalmıştı. Hocaya uzaktan, bitirdiğimi seslenip doğru eve koştum. Annem hâlimi görünce, “bu ne hâl” dedi ve doğru banyoya soktu. Ama o gece Kunut duasını ezberledim...
M. Osman Zorluer
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...