“Eşkıya tüfeğin dipçiğiyle Fatma yengemin ensesine kuvvetli bir dipçik darbesi indirdi!..”
Hatırama devam ediyorum... Annem baktı ki bunlar altın parayı almadan gitmez. Ya da hepimizi öldürür. Hırs ve kin gözlerini bürümüş. Annem o can havliyle Faki Guro’nun göğsüne şiddetli bir yumruk indirdi. Eşkıya sendeledi yere yığıldı:
“Allah’ın belası git altınla para tavanda, bir sandukanın içinde! Alın defolun!”
Eşkıyalardan biri tavana çıktı. Tarif edilen yerden sandukayı alıp Faki Guro’nun önüne koydu.
Eşkıyabaşı sandukayı açıp çil çil altınları, demet demet paraları görünce öyle bir kahkaha attı ki sesi dışarıdan duyuldu. Dışarıda nöbet tutan eşkıyadan biri içeri girdi: “Ağam ne oldu?”
“Bak oğlum bütün Malazgirt, Hınıs, Karayazı ilçelerini soysak bu kadar altın bulamazdık. Ben keyiflenmeyeyim de kim keyiflensin?”
Bu arada Fatma yengemin boynunda bir dizi Reşat altını bir dizi de gümüş çeyrek vardı. Annem Fatma’ya fark ettirmeden “Gelin boynundaki altın dizesini tandıra at” demişti. O da o telaş ve panikle altın yerine gümüş dizesini atmıştı. Fatma yengemin kucağında henüz kırkı dolmamış bebeği Gülsüm vardı. Zeynep ve Ayşe de annelerin eteğine yapışmış ağlaşıyorlardı.
Eşkıyanın biri elinde uzun namlulu tüfeğiyle Fatma yengeme yaklaştı. Elini Fatma yengemin boynuna attı. Annem bir feryat ile “Sakın geliminin namusuna dokunmayın!” diye haykırdı.
Eşkıya Fatma’nın boynundaki altın dizelerini almaya çalışırken Fatma eğilerek, sıkı sıkıya altınları tuttu, vermemeye çabaladı. “Allah’tan korkmazlar bu altınlar Şebinkarahisar’da rahmetlik babamın bana verdiği çeyizdi. Onun hatırasıdır” diye direndi.
O zalim eşkıya, tüfeğinin ağır ahşap demir çerçeveli dipçiğiyle Fatma yengemin ensesine kuvvetli bir dipçik darbesi indirdi ve boynundaki Reşat altını dizesini koparıp aldı. Fatma yengem o dipçik darbesiyle “Ay ay” deyip kucağında henüz kırkı dolmamış Gülsüm bebeğin üzerine düşüp bayıldı.
Eşkıya, altın dizesini eline aldı. “Bana bu lazım, gelininizin namusu lazım değil!”
Annem “ey caniler defolun çıkın! Bak lohusa günahsız gelinimi öldürdünüz!” diye feryat etti.
Eşkıyalar evdeki kıymetli eşyaları da çuvallara koydular. Bir guguklu büyükçe duvar saati vardı. Babam Zile’den almıştı. Onu da aldılar. Çuvala sığmayınca dipçiklerle vurup paramparça edip çıktılar. Çıkınca da evin dış kapısını urganlarla sıkıca dıştan bağlayıp gittiler. DEVAMI YARIN