1990'lı yıllardı. Büromda oturuyor, gelen müşterilerle ilgileniyor, alış veriş işlerinden sonra da oturup bir yorgunluk çayı içerken hem de birbirimize muhabbetimizi artıran hizmetlerle alakalı sohbet ediyorduk. Günlerimiz böyle geçip gidiyordu. Yine bir gün DSİ'den bir müşteri gelmiş bir adet İhlâs şofben satın almıştı. Onunla da çay içip sohbet etmeye başladık. Laf lafı açmıştı. Oradan buradan konuşurken bana dedi ki: -Merhum Seyyid Mehmet Emin Arvasi'yi tanır mıydınız? Ben de dedim ki: -Kendisini biliyorum. Ama tanıma şerefine kavuşamadım. Lakin oğlu Süreyya Arvasi ile beraber çalıştım. Böyle deyince "Dur!" dedi. "Sana çok enteresan bir şey anlatacağım" dedi. -Buyurun efendim sizi dinliyorum. "DSİ çalışmaları için arazide bulunuyorduk. Kazı çalışmaları sırasında sert bir kayaya rastladık. Böyle sert bir zemine rastlayınca, lağım kazıyor sonra da onu patlatarak kayaları parçalıyorduk. Lağım kazma işi henüz tam bitmemişti. Bu arada namaz vakti de girmiş, Mehmet Emin Amca da abdest almaya gitmişti. Lağım kazma işi tamamlandığında arkadaşlar fitili de yerleştirip sağa sola ikaz bağırması yaptık: -Lağım var!.. Lağım var!.. İkaz seslenmelerini yaptıktan sonra fitili ateşleyip uzak mesafeye kaçıştık. Saklandığımız yerden bir de baktık ki Mehmet Emin Amca abdest almayı bitirmiş lağımın patladığı yere doğru gitmiyor mu? Ona haber vermeyi nasıl da unutmuştuk? Bağırıp çağırsak da artık iş işten geçmişti -Eyvah eyvah!.. Gitti Mehmet Emin Amca gitti, diye bağrışmaya başladık. Bir iş kazası oluyordu. Ama bu kazada hepimizin hürmet ettiği bir değerli zatın hayatı bitecekti. Yüreğimiz sızım sızım sızladı. Çaresizlik içersinde az sonra meydana gelecek korkunç manzarayı saniye saniye izleyecektik. Çok geçmedi... Döşediğimiz lağım da büyük bir gürültüyle patlamaya başladı. Koca koca kaya kütleleri patlamanın etkisiyle havaya fırlıyor sonra da Mehmed Emin Amcanın bulunduğu tarafa yağmur gibi yağıyordu. Biz ise olduğumuz yerde o dehşet anını gözlüyor, bir şey yapamamanın kahredici üzüntüsü ile hayıflanıyor, ellerimizi dizlerimize vuruyor, dövünüyor dövünüyorduk. Bu bir korku filmi değildi. Bir canlı yayın da değildi. Ama kendi arkadaşımızın ölümünü saniye saniye canlı canlı dehşet içinde izliyorduk. Dizlerimizin üzerine çöküp kalmıştık. Dilimiz damağımız kurumuş, adeta korku ve heyecandan nefesimiz kesilmişti. Aman Allah'ım, o da ne öyle? Acaba yanlış mı görüyorduk? Olamazdı. Patlama bittikten sonra, kaya parçalarının arasında bir kıpırdanma oldu. Koskoca kaya kütlelerinin ortasında önce bir baş sonra bir insan silueti belirdi. Hayal mi görüyoruz diye hepimiz önce birbirimize bakındık. Ağzımızdan bir anda aynı cümle çıktı: -Bu Mehmet Emin Amca! -Yaşıyor!.. Mehmet Emin Amca gerçekten de kayaların arasından çıkmıştı. O taşın üstünden bu taşın üstüne seke seke atlaya atlaya ve de sanki hiç bir yarası beresi yokmuş gibi bize doğru yürümeye başlamıştı. Bizler de hem şaşkınlık hem de sevinç içinde olduğumuz yerden fırlamış Mehmet Emin Amcaya doğru koşmaya başlamıştık. Hem koşuyor hem iyi dileklerimizi sevinç çığlığı gibi haykırıyorduk: -Geçmiş olsun Mehmet Emin Amca!.. Yanına vardığımızda daha çok şaşırdık. Kendisi de hafif heyecanlıydı. Ama üzerinde en ufak bir çizik, bir sıyrık bile yoktu. Her birimiz büyük bir sevinçle boynuna sarılıyorduk. Ama bu arada bizi merakta bırakan soruyu da sormadan edemiyorduk. Bu feci patlamada Mehmet Emin Amca kurtulmuştu ama nasıl kurtulmuştu? (Devamı yarın) > Baki Çakırca - Eskişehir Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00