“Ne yapalım, kimseye bir şey demeyelim, kimseden bir şey istemeyelim, Allah büyük...”
2000 yılının başı, aylardan hazirandı. Köy hayatını bilenler köyde işlerin bu aylarda hayli yoğun olduğunu bilirler... Bizim de o zamanlar köyde bağlarımız var. Lakin anneannemin vefatıyla eski düzen kalmamıştı. Evden bir büyük ayrıldığı zaman yerini doldurmak kolay değil mümkün olmuyor...
Birkaç haftalık ya da hafta sonları gidip gelmelik işleri halletmeye çalışıyoruz.
Yine böyle, anneme yardım amacıyla ablamla birlikte iki haftalığına köye gittik. İki hafta yetecek erzak, ekmek, bazlama vs. tedarik ederek köye geldik. Gündüzleri bağda yaprak toplayıp sonrasında konserve yapıyoruz. Akşamları ise bizi ziyarete gelenleri ağırlıyoruz.
Köy yerinde bizi duyan geldi maşallah... Gelene ikram etmek geleneğimizde var, âdetlerimizde var... Her şeyden önce içimizde var... İkram etmek ne güzel bir şey... Lakin ikinci haftanın sonuna doğru ekmeğimiz bitti. Ekmek yapacak un yok maya vs. yok... İşin garibi babam da normal şartlarda hafta sonu gelecek.
Günün sabahında, “akşama ekmeğimiz yok, ne yapsak?” diye annem ve ablamla birlikte düşünüyoruz.
Şimdi kendi kendimize durum muhakemesi yapıyoruz: “Halamdan mı istesek?” “Yok, olmaz, neyse.” “Hatice Teyze'den mi ekmek istesek?” “Yok, o da olmaz”
“E Rukiye Teyze'den mi istesek?” “Yok yok, ondan da istemeyelim.”
“Ne yapalım, kimseye bir şey demeyelim, kimseden bir şey istemeyelim. Ekmeksiz idare edelim. Allahü teâlâ büyük!” diyerek konuyu kapattık.
İkindiye doğru ne oldu biliyor musunuz?
Halam taze pişirdiği iki bazlamayla çıkıp gelmesin mi? Derken onun ardından Hatice Teyze geldi... Yanında da taze pişirdiği iki ekmek var...
Şu işe bak sen ya? Derken peşinden taze pişirdiği iki ekmekle ve Rukiye Teyze de gelmesin mi?
Annem ile biz hayretimizi gizleyemeden birbirimize bakıyoruz.
Sabah ekmek istemek için isim isim saydığımız üç kişinin, aynı gün bazlama pişirmesine mi şaşıralım... Pişirdikleri ekmeklerin ikişer adetini biz istemeden bize getirmelerine mi şaşıralım... Birbirinden haberiz hepsinin bizi de düşünmesine mi sevinip şaşıralım?
Hangisine taaccüp edip (şaşırıp) şükredeceğimizi bilemedik.
Allahü teâlâya tevekkül etmenin bir tezahürü olsa gerek Elhamdülillah! Hazreti Ali Efendimiz “kerremallahü vecheh”nin buyurduğu gibi: "Sen, rızkı aradığın gibi rızık da seni arar, müsterih ol; ecel gibidir, seni takip eder."
"EBD"
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...