İnsan hayatında aile, sadece bir bağ değil, aynı zamanda bir sığınaktır. Bir çocuğun ilk öğrendiği değerler, sevgiyi, merhameti ve paylaşmayı ilk tattığı yer ailesidir. Bu yüzden aile, toplumun temel taşıdır. Sağlam bir aile yapısı, güçlü bir toplumun en önemli şartlarından biridir. Aile, bireyi hayata hazırlar. Zorluklarla nasıl başa çıkılacağını, sabrı, şükrü, paylaşmayı öğretir. Anne ve baba, çocuklarına sadece maddi destek sunan kişiler değil, aynı zamanda ahlaki rehberlerdir. Eğer aile içinde sevgi ve saygı hâkimse, çocuk da hayatına bu değerlerle devam eder. Aksi takdirde, sevgiden ve ilgiden yoksun bir birey, topluma faydalı olmakta zorlanabilir. Günümüzde aile bağlarının zayıflaması, bireyselleşmenin artması gibi durumlar, toplumda birçok soruna yol açmaktadır. Oysa aile içinde sağlıklı iletişim kurmak, zaman ayırmak ve sevgiyle yaklaşmak, bu bağları güçlendirir. Teknoloji çağında olsak da anne baba ve çocuklar arasındaki bağları koparmamak için birlikte vakit geçirmek, sohbet etmek, paylaşmak çok önemlidir.
Aile içinde sevgi ve saygının yanı sıra sorumluluk şuuru da olmalıdır. Aile içindeki dayanışma ve birlik ruhu, çocukların gelecekte daha güçlü bireyler olmalarına yardımcı olur. Aile sadece maddi olarak değil, manevi olarak da bir dayanaktır. Sevinçler paylaşıldıkça çoğalır, üzüntüler paylaşıldıkça azalır. Evlilik, mutlu bir ailenin temelini atmanın en önemli yoludur. İslam, evliliği teşvik eder ve eşlerin birbirine sevgi ve saygı ile yaklaşmasını öğütler. Evlilik, insanın yalnızlığını giderir, huzur bulmasını sağlar ve hayatın sorumluluklarını paylaşarak üstlenmeye yardımcı olur. Sonuç olarak aile bireylerin hayatında her an yanında olan, destekleyen, doğruyu gösteren en kıymetli hazinedir.
Emre Tingiroğlu
Kimlik
Şüphelerin çok olduğu zamandayız,
Ne siyah belli ne beyaz sanki.
Gri miydi her şey,
İslam'ın ışığı aydınlatıyorken,
Her an her şeyi.
Bir yaprak gibi savruluyorken insan,
Dezenformasyon akıyor sel gibi,
Bir dal bulup tuttuysak iyi,
Yoksa kurtaramaz kimse kendini.
Gözü kör, dilsiz ve yersiz gibiyiz şimdi,
Hiç geçmişimiz olmamış gibi.
Hiç kimse bizler için toprak olmamış,
Savaşmamış, yerinden olmamış sanki.
Biz Osmanlıyız,
Biz hem Türk hem Müslümanız,
Biz Osman Gazi,
Fatih Sultan Mehmed Han'ın evlatlarıyız.
Onları sever,
Onların yolunda giden temiz ruhlu insanlarız.
Yolunu unutma evlat,
Gün gelir sen de unutulursun.
İnsan, şu kısa ömründe
Bir yer edinmek ister,
Geçmişini bilirsen,
Her daim var olursun.
Büşra Öncül
Müslüman-Türk âlimi Bîrûnî (973-1051)nin 1050 senesinde 80 yaşındayken yazdığı Kitâb üs-Saydalâ adlı tıp ve eczacılık eserinde, ilâçların ve şifalı bitkilerin isimlerini Arapça, Farsça, Yunanca, Süryanice, Sanskritçe ve bazı Hint dillerine göre ve Türkçe olarak kaydetmiştir. Miladın 11. Asrında Endülüs’te yetişmiş tıp âlimi Ebü’l-Kâsım Ez-Zehrâvî’nin otuz ciltlik Et-Tasrîf adlı tıp ansiklopedisinin üçüncü cildinden yirmi beşinci cildine kadar olan kısmı ilâçlardan ve eczacılıktan bahseder. Bütün bu eserler batı dillerine, Latince ve İbraniceye tercüme edilmiş, Avrupa üniversitelerinde kaynak kitap olarak okutulmuştur. Yirminci yüzyılın başlarında doktorlar sâdece, ağrı, sinirlilik, kalp yetersizliği, astım, karın ağrısı, kabızlık ve ishale karşı çok kısıtlı etki gösteren birçok galenik ilâçla, sıtma tedavisinde kullanılan kinin ve uyuşturucu olarak kullanılan eter ve kloroformdan faydalanabiliyorlardı. Günümüzde ise ilaçla tedavi edilemeyen pek az hastalık kalmıştır. [Rehber ansiklopedisi]
Yetenekli Kalemlerde önceki yazılar...