Aşağılık kompleksi ve...

A -
A +

Bir Müslüman, kendi inancının ve kültürel mirasının değerini bilmediği sürece, başkalarına özenme ve onların standartlarına göre hareket etme eğiliminde olabilir. Bu durumun toplumsal boyutu da vardır. Medyada, eğitim sisteminde ve sosyal çevrede Batı medeniyetinin üstünlüğünü vurgulayan yaklaşımlar, bu kompleksin derinleşmesine sebep olmaktadır. Hâlbuki İslamiyet, insana onur, öz güven ve kendini bilme bilinci kazandırır. Sevgili peygamberimizin hayatı, Müslümanların öz güvenlerini pekiştiren sayısız örnekle doludur. Peygamber Efendimiz, hiçbir zaman birilerine kendini beğendirme çabasına girmemiş, aksine kendi değerlerini sabırla ve kararlılıkla yaşamış ve temsil etmiştir.

 

Kendini beğendirme çabasının zararları vardır. Karşı tarafa iyi gözükme ve onların beğenisini kazanma gayreti, bireyi hem psikolojik hem de ahlaki açıdan yıpratır. Bu durum: 1. Kendi Kimliğini Kaybetme: Müslüman, taklit ettikçe kendi değerlerinden uzaklaşır. 2. Ruhsal Çöküntü: Sürekli bir onay arayışı, bireyin ruhsal sağlığını bozar. 3. Toplumsal Güvensizlik: Bireylerin kimliklerini kaybetmesi, toplumun da öz güvenini zayıflatır. Çözüm: Özgüven ve İslamiyet’e dönüş. Müslümanlar, dinin bir öz güven dini olduğunu hatırlamalıdır. Kendi değerlerini öğrenmek, bu değerleri içselleştirmek ve yaşamak, aşağılık kompleksini yenmenin en etkili yoludur. Bunun için:

 

1. Eğitim ve Bilinçlenme: İslam tarihindeki başarıları, kültürel mirası ve bilimsel katkıları öğrenmek, bireyin öz güvenini artıracaktır. 2. Tevekkül ve Şükür: Müslüman, Allah’a güvenmeli ve sahip oldukları için şükretmelidir. 3. Kendi Kimliğini Korumak: Başkalarını taklit etmek yerine, kendi değerlerini gururla temsil etmek gerekir.

 

Bir Müslüman, kendi inancının ve değerlerinin farkında olarak bu kompleksten kurtulabilir. Bu bilinçle yaşayan bir Müslüman hem dünyada hem de ahirette huzura kavuşacaktır.

 

     Emre Tingiroğlu

 

 

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

     Vuslat penceresinden

 

 

Kaderimi yazan kalem harfleri Kafdağı'ndan mı aldın?

 

Gönlüme dolan gözyaşını Yusuf'un kuyusundan mı aldın?

 

Bedenim bahçıvandır gönlümdeki gülü sulayan,

 

Levh-i mahfuz'a mürekkebi hangi canandan aldın?

 

 

 

 

 

Ruhum âlem-i misalde tevellüt eylemiş toprağına.

 

Garip gönlüm daha evvel atılmış hicran kuyusuna.

 

Felek nöbetçidir fermanı sunar ömrümün sonuna,

 

Göz okumaktan beri, hayat okur kalan yokuşları.

 

 

 

Hâşâ, sitem değildir yoruldum dünya çarkında

 

Benimki derman arzusu derdimin yarasına

 

Bir nazar bekler bu fakir canandan şu bahtıma

 

Kaç kış geçti kaç yaz geçti vuslat penceresinden.

 

 

 

          Yavuz Selim Bulut

 

 

 

 

TARİHTEN BİR YAPRAK

 

 

KÂMÛS-I TÜRKÎ: Şemseddin Sami’nin Türk dili bakımından en önemli eseridir. Kâmûs-ı Türkî büyük Türkçe lügat kitabıdır. Gerçekten Şemseddin Sami, 1574 sayfa tutarında olan ve üç sütun üzerine tertip edilmiş bulunan bu Kâmûs’ta Türk dilinde kullanılan Türkçe, Arapça, Farsça, Rumca, İtalyanca, Fransızca bütün sözleri bir araya toplamaya çalışarak, lisanımızın en zengin lügat kitabını telif etmiştir. Bu eserde Türkçe kelimelere verilen yer ve değer bilhassa dikkati çeker. İçinde; Arapça ve Farsçadan alınmış birçok kelime bulunduğu hâlde, eserine Kâmûs-ı Türkî diye isim koyuşundaki sebep: “Dilimizdeki kullanılan kelimeler hangi lisandan gelmiş olursa olsun gerçekten kullanılan ve bilinen kelimelerse onları, tamamıyla Türkçe kelimeler arasında saymak lâzımdır” görüşündendir. [Rehber Ansiklopedisi]

 

 

 

Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.