Değer mi?

A -
A +

Çocuklar 10 yaşına kadar der ki: “Canım annem babam sizi çok seviyorum...” 20 yaşına basıp aklı kesince: “Yaaa annem babam hiçbir şey bilmiyor. Hiçbir şeyden haberi yok...” 30 yaşında: “Ben annem babamdan daha çok biliyorum...” 40 yaşına geldiklerinde ise “Annem babam haklıymış bilemedim” derlermiş...

 

Yaşanmış bir olaydır anlatılır: Kızın telefonu çalar, arayan annesidir. Kız asık bir suratla telefona cevap verir: “Ne var ne oldu yine anne?” “Kızım gelirken ekmek al da gel” der annesi. Kız asık suratla annesine: “Sen al, işim var” der ve kapatır telefonu annesinin yüzüne. Yanındaki arkadaşına da “Yaa bıktım şu annemin bana ekmek al demesinden” der. Yanındaki arkadaşının da kendisi gibi düşündüğünü zanneder. Ama durum farklı tabii. “Yaa sen n'aptın?” der kızın arkadaşı. “Neden peki demledin annene? Kalbini kırmaya değer miydi bir ekmek için?” Hayıflanır öylece. Kız, arkadaşına sorar:

 

“Peki sen hiç hayır demiyor musun annene?” Gözler dolu dolu cevap verir arkadaşı:

 

“Benim ‘ekmek al kızım’ diyen bir annem yok. Olsa alırdım. Ben annemi hiç tanımadım...”

 

Yine yaşanmış bir örnek: Vakit gece yarısıdır. Sabaha karşı telefon çalar ve yeni evli çocuk telefonu açar ki annesidir. Oğlan uykulu tabii: “Hayırdır anne bu saatte aranır mı insan, ne oldu, hasta mı var, ölen mi var?” der. Annesi hüzünlü ve mutludur: “Yok oğlum, ondan değil, sen de beni böyle bir gece yarısı sabaha karşı rahatsız etmiştin. Doğum günün kutlu olsun...”

 

Bu iki örnekten de açık ve net anlaşılan şudur ki: Dünyada iyilik ve güzelliğe layık birisi varsa o da annelerimizdir.

 

Tohum toprağa, yavru yuvaya, yuva anaya emanettir. Ana bizi sarıp sarmalar. Ateş gibidir. Kendisi yanar ama etrafına neşe huzur ve mutluluk saçar. Mutluluk saçan birisi hiç üzülür mü? Babaları da unutmayalım tabii... Dağ gibidir. Yüksektir soğuktur ama güç kuvvet verir, dayanıklıdır. Yıkılmaz. Sevgiyle kalın.

 

     İsmail Susam-Trabzon

 
 
ŞİİR
 
     Ah oğlum...
 
Akşamın hüznü üstüme çöktü
Ah oğlum ahh...
Neden niçin gittin,
Ne işin var gurbette?
Ah oğlum ahh..
Ağabeyin ablaların yengen
Yeğenlerin, annen
Seni çok özlediler;
Çok seviyorlar ama ben,
Ama ben oğlum
Özledim diyemiyorum
Benimkisi,
Özlemekten
Sevmekten öte bir şey...
Kabullenemiyorum
Kaldıramıyorum gidişini
Yaşlı kalbim
Sudan çıkmış balıklar gibi
Çırpınıp duruyor
Ah oğlum ahh...
Akşamın hüznü üstüme
Artık burada hava hep kapalı
Yıldızlar gülümsemiyorlar bana
Onlar da yas tutuyorlar gibi
Ah oğlum Ahh...
Bir daha ne zaman dönersin
Bir daha seni görebilir miyim?
Bilmem bilemem ama,
Bildiğim bir şey varsa
Benim yaşlı kalbimin
Hasret denilen bu ağır yükü
Kaldırmaya gücünün olmaması
Ah oğlum ahh...
Ne işin var gurbette
Kendine ailene bizlere yazık
Çok yazık ettin...
 
     Nöbetçi Şair-Şahin Ertürk
 
 

TARİHTEN BİR YAPRAK

 

 

AFYON KALESİ: Afyon Kalesini Etiler yapmış ve Frigyalılar tamir ettirmişlerdir. Kale savunma bakımından olduğu gibi manzarası ve heybeti bakımından da göze çarpıcıdır. Kale 226 m yükseklikte dik, sivri ve kayalık, çıkılması zor bir tepe üzerindedir. Kartal yuvasını andıran bu kalenin kara ile irtibatı çok azdır. Kaleye kayaların oyulması ile yapılmış bir basamak ile çıkılır. Çıkarken, Etiler ve Frigyalılara ait eserlere rastlanır. Kale, iç ve dış kale olmak üzere iki kısımdır. Kalenin en tepesinde “Kız Kalesi” vardır. Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat burada cami, ambar, cephanelik ve su sarnıcı yaptırmıştır. Selçuklu Devlet Hazinesi bu kalede saklanırdı. Kale MÖ 1350 senesinde Hitit Kralı Mursil-II tarafından Arzava Savaşı sırasında yaptırılmıştır. Başta Selçuklular ve Osmanlılar zamanında olmak üzere birçok defa tamir ettirilmiş ve ilaveler yapılmıştır. Bugün Kız Kalesi ve sarnıç dışındaki önemli yerleri yıkıktır. Kaleye güneyindeki sarp patika ile çıkılır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.