Alışkanlıklarınız vardır bilirsiniz. Örnek olarak masanızın üzerinde kendinize bir bardağınız vardır. Çay içerken, su içerken vb. kullanırsınız. “Niçin özel bardak?” denilse bir anda cevap bile veremezsiniz. Alışkanlık deseniz tam oturmaz, hatıradır deseniz tam oturmaz.
Kimi vardır bu alışkanlığın saçma olduğunu düşünür. Kimi vardır kafasında “bardak” meselesi yoktur. Kimi için böyle bardak ayıranlar takıntılıdır... Kimi vardır her defasında “tek kullanımlık” karton bardaklar tercih eder.
Bir gün bir arkadaşınız gelse ve dese ki: “Niçin bu bardak? Güvenmiyor musunuz?” Böyle bir soruya ne cevap verirsiniz? Güvenmek kelimesi gibi çok önemli bir kavram bir bardak üzerine yoğunlaştığında, o bardak o ağırlığın altından nasıl kalkabilir? Bir alışkanlık olarak tercih ettiğiniz bardağın, bir gün size “güven” veya “güvensizlik” sembolü olarak yansıyacağını nereden bilir ve o anda ne cevap verirsiniz? Neyin güveni? Kime güven veya güvenmemek?
Düşününce insan hak vermiyor değil bu soruya... Öyle ya sizin için “olsa da olur olmasa da olur” fark etmese bile kendinizi iyi hissetmenize yarayan minik moral kaynağı olsa bile bu sıradan eşyanız çok sevdiğiniz, değer verdiğiniz bir arkadaşınızın “güven” gibi çok önemli bir duygu radarına girmiştir de haberiniz olmaz. Bu duygu, her zaman dile de gelmez... Siz kendi dünyanızda kendinizi minik sevinçlerle mutlu etmeye çalışırken karşınızdakinde “güvenmiyor mu?” duygusuna yol açtığınızın farkında bile olmayabilirsiniz. Birlikte çalışma ortamlarında pozitif enerji çok önemlidir deriz ya... İşte bu küçük şeyler, büyük duyguların dile gelmese de bazen ortaya çıkmasına bazen ilerisi için damla damla büyük hissiyatlar duymaya sebep olabilirmiş...
Kerem Başmak
ŞİİR
Hemen al al oldu ruhsar-ı nigârin
Nagehan beni fark edince,
Nağmekâr sesimi ince ince dinledin,
Ve dedin,
Zeytin karası gözlerinle
Hoş geldin.
Eclâ oldu nihayet gonca-yı lâlin...
Karlar lapa lapa yağarken yere fısıldadım.
Dinler misin beni bir an...
Mırıldandı ukde-i lisan ile
Tabii civanım, söyle heman...
Birden kekeledim,
Rüya gibi hayalim benim,
Söyle hemencik emrindeyim
Gülbuse rüyam dedim...
Mükerrem Kılar
Giryan: Ağlayan
Ruhsar: yanak
Nigârin: Resim gibi güzel sevgili
Nagehan: Birdenbire ansızın.
Eclâ: Pek belli olmak
Lâl: Kırmızı dudak
Ukde-i lisan: Boğazda düğümlenen söz
“Bülent ağabey, anlatıyordu: “Bir gün ayağımı burkmuştum. Doktor “bir hafta kadar üzerine basma” dedi ve istirahat verdi. Evde dinleniyorum, o arada telefon çaldı. Baktım özel hizmetinde bulunduğum Nurullah Ağabey arıyor. Çok heyecanlandım:
“Buyurun Efendim” dedim.
Buyurdular ki:
“Bülent’ciğim ayağın nasıl oldu?”
“Efendim daha iyi” dedim.
“Sen şimdi hastasın hastanın duası kabul olur, bize de dua et” buyurdular...
Nurullah Bey benden dua istiyor, ben kimim ki, diye hatırımdan geçirdim. “Efendim ben şimdi size nasıl dua edeyim, Allahü teâlâ sizden razı olsun” dedim.
Buyurdular ki:
“Kardeşim en güzel dua bu, O razı olduktan sonra geriye ne kaldı ki?”
Hani hemen söyleyiveriyoruz. Sanki az söylemiş gibi. Gerçekten o razı olduktan sonra geriye ne kaldı ki. [Rumuz: Akıllı]
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...