Hayatın bazı anlarında iletişim hâlinde olduğunuz insanlarla çok basit konularda ufak şeyler için zaman zaman tartışmaya girersiniz. Özellikle pazartesi günleri iş yerlerinde, kahvehanelerde futbol muhabbeti hemen yerini alır. O haftaki sürpriz sonuçlar, takımların, futbolcuların durumu, hakem kararları gibi birçok konu uzun uzadıya anlatılır. İş öyle ana gelir ki kırıcı, küçük görme, ben haklıyım duygusuna kadar gider. Bir hiç uğruna bütün enerjinizi olumsuz yönde harcarsınız. Gününüz berbat olur. Ufak şeyler için sıkıntıya girmeye değer mi? En iyisi 'haklısın' demeyi bilebilmek...
Bütün bu lakırtılar gökyüzünde yazı hâlinde gözükse herhâlde bulutlar, yıldızlar görünmez hâle gelirdi. Yani gündem bu kadar gereksiz söylemle meşgul edilmektedir. Futbol ilgilileri paraya para demeyecek, her anından nemalanacak, diğer tarafta sizler havada kalan gereksiz tartışmalarla, olumsuz hâl içine gireceksiniz. Ufak şeyler için sıkıntıya girmeye değer mi? En iyisi 'haklısın' demeyi bilebilmek...
Hayatın amacı; ufak şeylere takılı kalmadan, sevgi dolu bir hayat sürmektir. Hayatınızın değerli anlarını sonradan pişman olacağınız biçimde harcamayın. Hayata bakış açınızı oluşturmak için en önemli adım, başka insanları sevme kapasitenizi geliştirmektir. Sevgi başka insanların durumunu anlamayı gerektiren bir duygudur. Enerjinizi, işinizi en iyi şekilde yapmaya, faydalı olmaya kullanmanız daha huzur verici olmaz mı? Elinden bir şey gelmeyen ve değiştiremeyeceğiniz şeyler için; kendinizi ve başkalarını üzmeye, kırmaya değer mi? Sözün özü; haklı olmak mı yoksa, mutlu olmak mı istersiniz? Çoğu zaman aynı anda ikisi birden mümkün olmuyor. Hayat denge ve tercih belirlemeye göre şekillenir. Neyi seçerseniz onu yaşarsınız.
Nurettin Bozan-Eskişehir
Âhir zaman
Yok olacak bu dünya, hiçbir şey kalmayacak..
Bedenimiz, cüssemiz, bir toprakta solacak..
Ne krallar görüldü, nice tahtlar kuruldu,
Zakkumdan dağ örüldü, arsız çakal kurt oldu..
Ana, baba, hep bir bir bu diyardan göç etti,
Ne evlat, ne de eş, dost bu firaka hükmetti..
Gecekondu dünyanın süsüne aldandılar,
Hakikatin köşkünü isyanla sıvadılar..
Hâlden ibret almadı, hakk'ı aramadılar,
Ancak gaflet örgülü saçını taradılar..
Gördüler bu dünyada hem buzu hem ateşi,
Döndüler bir aynada görmemek için leşi..
İnsan; insan kalmayı, ne vakit öğrenecek?..
Ölüm dediğin gerçek, kimi teğet geçecek?..
Teneke kafaların pası nasıl silinir?..
Ahlâk cevheri kimde, sâhi, nasıl bilinir?..
Âbir-i Ayyân/Ahmet Sinan Arvas-İstanbul
Din büyüklerimiz buyurdular ki: "Bir gün Şâh-ı Nakşibend hazretleri (kuddise sirruh) oturuyorlar, bakıyorlar ki, inanılmaz bir nûr iniyor. Allah Allah, o yere gidiyor bir bakıyor ki, iki talebesi güreş tutuyor. Onların arasındaki sevgi ve muhabbetten, üzerlerine nûr yağıyor. Neden? İki kardeş, aynı hocanın talebesi; birbirini sevdiği için... Velhasıl, Allahü teâlâ kurtarmak istediği kullarını, bir kurtarıcıya teslim eder. Çünkü o olmazsa, olmaz. Ama Mektûbat’ta gene buyuruluyor ki; en talihsiz insan noksan, kötü, kendini mürşid diye tanıtan birine teslim olandır. Çünkü semmi katildir (öldürücü zehirdir). Çünkü onunla görüşmek, kalbi öldürür. Çünkü nâkıstan kâmil olmaz. Onun için, en büyük şans, böyle bir mübarek zata rastlayıp onun himmetiyle, onun şefaatiyle, dünyada yaşayabildiğin kadar yaşayıp sonra ölünce o mübarek zâtın, hoş geldin demesidir. İnsan gurbete gittiği zaman, bir el arar..."
Yetenekli Kalemlerde önceki yazılar...