Geçenlerde bir arkadaşım yazmış. “Neden ayvayı yedik demişler ki. Ayva yemek iyidir aslında. Tok tutar, mide asidini falan emer. Nereden çıkmış bu deyim?”
Sanırım Gördesli olmam hasebiyle bana soruyor. Çünkü, ayva Gördes’in sembolü hâline gelen bir meyvedir. Gördes’in ayvası da güzeldir hani.
Reçeli, kompostosu, tatlısı… Değişik şekillerde tüketilir. Uzun süre çürümeden dayanan bir meyve olması hasebiyle de tercih edilir ayva. Faydalarını ise saymakla bitiremeyiz. Dileyen internetten aratabilir.
Ayvayı çok yemişliğim vardır. Yani gerçek anlamda söylüyorum. Yemesi zor da olsa severim ayvayı. Hoş, güzel aromalı bir meyvedir. Ama herkes yiyemez ayvayı. Çünkü yutması zordur. Boğulacak gibi olursunuz ayva yerken. Bizim Gördes’te “boğazına domalanmak” diye bir tabir vardır. Yani ayvanın boğazda takılıp kalmasını, kolay yutulamamasını anlatır bu tabir.
Tabii bu ayvanın çeşidine göre değişebilir. Yemesi rahat, kolay yutulan ayva çeşidini bulmak da mümkün.
Türkçemizin en büyük zenginliklerinden biri deyimlerimiz. “Ayvayı yemek” deyimi de en çok kullandığımız deyimlerden. TDK’da ayvayı yemek, “kötü duruma düşmek, işi bozulmak” olarak açıklanmış.
Bu vesileyle gazetede okuduğum bir minik hatıra ile ayva muhabbetini sürdüreyim. Pazara giden ihtiyar, tezgâhın üzerinde sarı sarı ayvaların yanındaki etiketi okur: “Siz hiç ekmek ayvası yediniz mi?” Bunun üzerine bir iki kilo ayva alır gider. Akşam evde ayvayı deiğinde ayvanın boğazına durduğunu görünce “bunlar ekmek ayvası değil ki” diyerek satıcıya sitem eder. Ertesi hafta da pazara gidip tezgâhtara çıkışır:
-Bir de etiket koymuşsun. Geçen aldıklarım ekmek ayvası değilmiş.
Tezgâhtar etiketi yine gösterir:
“Ben bu ayvalar ekmek ayvasıdır” diyor muyum? Ben “hiç ekmek ayvası yediniz mi?” diye yazıyorum. Bu yazıdan siz bunları ekmek ayvası diye düşünüyorsanız o sizin sorununuz... Sağlıcakla kalın :)
İsmail Aybey-Manisa
Unutsam
Her şeyi unutsam yaşamayı nefes almayı
Gittiğin arkada kalmayı o acıyı umutsuz hâlimi
Zavallı berbat hâlimi yağmurları gözlerimin boğulmasını
İçtiğim mis kokulu çayları, yanında eşlik eden dertleri
Unutsam sensiz tüm benliğim ve kara bulutları.
Utangaç bakışlarını, bakışlarını gelmeni kalmamanı
Severken gösterememeni, beni ikincil düşünmeni
Bendeki seni görmemeni korkularını unutsan
Sende beni bulsan ve biz olabilsek bulutlar üstünde
Sen ben ve biz efsane âşıklar gibi unutulsak.
Tek kalsak tüm sorunları unutsak mutlu ve huzur olsa
Her yer beyaz bulutlar aşkla dans etseler bizim için
Tek seni görsen her nefeste şükretsem varlığına
Ta ki beni itene kadar karanlık çukura ve sensizliğe,
Ölürken gözlerin ölmemek sensizliği öldürdüğümde.
Lütfü Yarar
KITLIK: Tarihî kaynaklara geçmiş olan ilk kıtlık MÖ 4. bin yılda Mısır ve Orta Doğu’da görülmüştür. Orta Çağ Avrupa’sında çoğu siyasi sebeplerden meydana gelen kıtlıklar yüzünden binlerce insan ölmüştür. Roma İmparatorları servetlerini tahıl olarak biriktirdikleri için diğer bölgelerde yaşayan ve ikinci sınıf sayılan insanlara gıda vermemişlerdir. Orta Çağ'da, Britanya adalarında, Fransa’da çok defa yaşanmıştır. 1235 senesinde Londra’da 20.000 kişi kıtlıktan ölmüş, pek çok kimse ölmemek için ağaç kabuklarını yemiştir. 1600’lü yıllarda Rusya’yı etkisi altına alan kıtlıkta 500.000 kişi açlıktan ölmüştür. Rusların 1812’de savaş taktiği olarak uyguladığı “ürün yakma” sebebiyle, yalnız Napolyon ordularının değil, birçok Rus’un da açlıktan öldüğü söylenir. Asya’da sık sık görülen kıtlıklar ise en çok Hindistan ve Çin’de meydana gelmiştir. 1702-1704 senelerinde Hindistan’da meydana gelen kıtlıkta 2 milyon kişi ölmüştür. Çin’in kuzeyini etkileyen kıtlıkta ise 9-13 milyon kişinin öldüğü sanılmaktadır.
Yetenekli Kalemlerde önceki yazılar...
Yorumlarımız neden yayımlanmıyor!
Konya da eşimle salı pazarına gitmiştik,güzel ayva görünce almak istedim. Satıcıya ayvanın iyisini kimler yer? diye sorduğumda, dağda ayılar; şehirde beyefendiler, hanımefendiler yer! diye cevapladı.Bu ifade beni güldürdü...