Hoş geldin otuz yaşım...

A -
A +

Gel otur şöyle, biraz konuşalım. Malum yirmi dokuzu az önce kapıdan uğurladım.

 

Saçlarında aklar, elleri nasırlı, kalbi yorgun çıktı kapıdan.

 

Arkasından bakakaldım, gitme diyemedim. Bilirsin, zira her gelen gider. Kural bu. Ben de sessizce gidişini izledim. Sen kapıdan girene kadar onunla geçirdiğimiz anıları düşündüm durdum. Nice mutluluk, nice gözyaşı ile hemhâl olduk. Birbirimize dost olduk. Şimdi yolculuk vakti geldi. İşte onu sessizce uğurladım. Senin içinse göğsümde bir sürü umut biriktirmiştim. Onlarla sana bir demet hazırladım. Al bak, kokla mis gibi. Taptaze umut...

 

Bakma öyle şaşkın, şaşkın! Yolumuz uzun, bu umutlara ihtiyacın var. Şimdi sıra sende, onları sen büyüteceksin. Emek emek sulayacaksın köklerini. Aman sakın fazla sulama ölürler. Aman fazla da susuz bırakma yaşayamazlar. Hah işte böyle! Tam ölüm ve hayat arasında tut onları. Ne çok bağlansınlar ne vazgeçsinler... Onları içinde çokça büyüt ki, yoluna çıkacak olan zorluklara karşı sana kuvvet olsunlar. Umudunu yol azığı yap, kararlı adımlarla yürü hayat sokağında...

 

Biliyorum sen yenisin ama öğrenirsin zamanla. Zaman her şeyin ilacı derler değil mi? Ama ben sana başka bir şey diyeceğim otuz yaş kardeş: Attığın her adımda büyüyeceksin... Bir bakacaksın ki yol bitmiş. Sana ayrılan sürenin sonuna gelinmiş... Ellerinde nasır, kalbin yorgun, saçında aklar fazlalaşmış... Kapıda ise çıkmanı bekleyen biri. Kim mi? Tabii ki sıradaki "yaş"... Sen yolu tamam edince, yerine o gelecek. O da yüklenecek umut demetini. Büyütecek kalbinde. İşte sonra senin gibi hitama erecek. Tabii ömrü vefa ederse! Zira bazen insan "yaş" almadan yaş döktürür arkasından. Kimi ölümü hatırladığına ağlar, kimi sevdiğini kaybettiğinde... Kimi çok gençti der, kimi zamansız oldu der... İnsanoğlu der, ama zamanın geçtiğinden haberi bile olmaz. "Yaş" aldığını bilmeden yaşar durur... Hoş geldin dedim ya, hadi gir içeri. Yoksa kapıda üşüteceksin...

 

     Âmine Kübra Salar

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

     Sen hiç değişme

 

 

İnsanlar değişti şeklim değişti,

 

Sakın ola sen hiç değişme e mi!

 

Mevsimler değişti iklim değişti,

 

Sakın ola sen hiç değişme e mi!

 

 

 

Kalbimde umutsun gözüme nursun,

 

Güzelliğin şavkı yüzüme vursun,

 

Saçının stili öylece dursun,

 

Sakın ola sen hiç değişme e mi!

 

 

 

Seninle yücelsin şöhretim şanım,

 

Seninle mutluluk dolsun her yanım.

 

Topluma iyi bir örnek ol canım,

 

Sakın ola sen hiç değişme e mi!

 

 

 

Biliyorum senin merhametin bol,

 

Doğrudur her zaman her gittiğin yol,

 

'Nöbetçi'ne ömür boyu sadık ol,

 

Sakın ola sen hiç değişme e mi!

 

 

 

Nöbetçi Şair (Şahin Ertürk)

 

 

 

 

KELAM-I KİBAR KİBAR-I KELAMEST

(Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür)

 

 

Din büyüklerimiz buyurdular ki: Allahü teala size hem dünya, hem âhiret selameti versin, âmin. Kalbimizi, gönlümüzü neye bağlarsak, âhirette o bağlandığımız yere kavuşacağız. Onun için, gönlümüzde daima Rabbimizin sevgisi, sevdiklerinin sevgisi olsun. Hubb-i fillah, buğd-ı fillah, çok mühimdir. İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât'ta buyuruyorlar ki: 

 

"Allahü tealaya, Onun rızasına kavuşturan binlerce yol vardır. Bunların içersinde, Allahü tealanın rızasına, sevgisine kavuşturan en kestirme, en kıymetli yol, buğd-i fillahtır. Hubb-ı fillah değil, buğd-i fillahtır. Düşmana düşmanca davranmak, onu sevmemek, cenab-ı Hakkın daha büyük rızasına kavuşturmaktadır." Abdülhakîm Efendi (Arvasî) hazretleri vefat ederken son buyurduğu şey: 

 

"Ya Rabbi, sana lâyık ibadetim olmadı, yapamadım. Affet beni. Ama şahit ol ki, ben senin sevmediklerini hiç sevmedim. Ben senin sevdiklerini sevdim, beni buna bağışla. Onun için, Allaha, Peygamberlere, Müslümanlara en büyük düşman; herkes dışarıda arar, insanın kendi içindedir.”

 

 

 

Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Yalınız Efe30 Kasım 2024 13:55

Otuz yaşından küçük olana genç, otuz ile elli arasında olana yetişkin adam, elli yaşından yukarı olana şeyh, ya’nî ihtiyâr [yetmişden sonra pîr-i fânî] denir. (İslâm Ahlâkı)