İnsan doğası gereği, yaratılışı gereği kabul görmek, onaylanmak ve sevilmek ister. Toplumun bir parçası olma arzusu, çoğu zaman bizi kendimizden taviz vermeye iter. Ancak, unutmamamız lazımdır ki uğruna fedakârlık yaptığımız değerler zamanla bizim kimliğimizi oluşturur. Eğer bu değerleri, başkalarının onayını almak için yok sayarsak, sonunda elimizde ne kalır?
Çocukluğumuzdan beri annemizden babamızdan aile ortamımızdan, ninelerimizden dedelerimizden öğrendiklerimiz, aklımızda kalan gelenek ve göreneklerimiz, okulda öğretmenlerimizden öğrendiklerimiz, okuduğumuz kitaplardan öğrendiklerimiz, camideki imamımızdan vaizimizden öğrendiklerimiz bütün bunların toplamı bizde oluşan bir birikim, kültür ve inanç birikimi bizi biz eden değerlerin toplamıdır. Bu kadar geniş zamanda damla damla kazanılan değerler bir kimsenin yanında kabul görmek için feda edilebilir mi?
Buna rağmen kendi fikirlerimizi susturduğumuzda, sırf bir gruba ait olabilmek için inançlarımızdan vazgeçtiğimizde ya da sırf başkalarının beklentilerine uymak adına kendimizi değiştirdiğimizde aslında en büyük kaybı yaşarız. Kendimiz olma özgürlüğünü kaybederiz. Başlangıçta önemsiz gibi görünen bu tavizler, zamanla kişiliğimizi silikleştirir ve bizi sıradan, hatta değersiz biri hâline getirebilir. Çünkü insanın gerçek değeri, sahip olduğu prensipler ve karakteridir.
Gerçek saygı ve sevgi, taklit edilen bir kimlikten değil, samimi ve özgün bir duruştan doğar. İnsan, ancak kendi değerlerine sahip çıktığında gerçek anlamda güçlü olabilir. Başkalarının beklentilerine göre şekillenen bir hayat, kişiyi zamanla yorar ve içsel bir boşluğa sürükler.
Önemli olan, herkes tarafından sevilmek değil, kendini kaybetmeden var olabilmektir. Çünkü gerçek değer, başkalarının gözünden değil, insanın kendi benliğine duyduğu saygıdan gelir.
Defne Parlak
Babamızdan öğrendik
Bizim ilk öğretmenimiz
İlkokula gitmemiş babamızdı
Biz babamızdan
Mertliği öğrendik
Vatan bayrak sevgisini
Almadan vermeyi
Karşılıksız sevmeyi
İnsan olmayı öğrendik.
Biz babamızdan
Hoşgörüyü öğrendik
Yetim başı okşamayı
Yardıma koşmayı
Zorlukları aşmayı
Arsızlardan haramlardan
Kaçmayı öğrendik.
Biz sevgiyi saygıyı
Merhameti şefkati
Sadakati muhabbeti
“Sen haklısın” demeyi
Zikzak çizmemeyi
Dik durmayı
Kısaca adam olmayı
Hayat üniversitesini bitirmiş
Babamızdan öğrendik
Nöbetçi Şair (Şahin Ertürk)-Kütahya
Din büyüklerimiz buyurdular ki: Ramazan-ı şerif 30 gün bayramdır, üç gün değil. Çünkü bunun her gün ve gecesinde binlerce, on binlerce müminler affolur. Öyle bir af ayıdır bu ay. Ne mutlu, Allahü teâlâya hamd olsun ki, Ehl-i sünnet itikadı üzere bu ayı ramazan-ı şerif ayı olarak idrak etmemizi bize nasip eyledi. Ramazan-ı şerif ayının kıymetini hepimiz çok iyi anlayıp ve idrak ederiz inşallah. Allahü teâlâ bu ümmeti affetmek istemeseydi, ramazan ayını yaratmazdı. Ramazan-ı şerif ayını Allahü teâlâ bu ümmeti affetmek için yaratmıştır. Bu ay Allahü teâlânın bize hususi ihsanıdır.”
Yetenekli Kalemlerde önceki yazılar...