Kalabalıklar içinde yalnız insan

A -
A +

“İnsan yalnız doğar, yalnız ölür” derler ya. Şimdiki yalnızlığımız kalabalıklar içinde bir yalnızlık.

 

Geçtiğimiz günlerde medyaya yansıyan bir haber dikkatimi çekti. Türk Dil Kurumu internet sitesinde halk oylamasına sunuyor. “Kalabalık yalnızlık”, “merhamet”, “yabancılaşma”, “algoritma”, “yozlaşma”, “yapay zekâ” ve “dijital yorgunluk.”

 

Yaklaşık 1 milyon kişinin katıldığı halk oylamasında 2024 yılının kelimesi ve kavramı olarak "kalabalık yalnızlık" seçiliyor. Aslında birbirine zıt bu iki kavram nasıl bir arada kullanılıyor? Bir insan kalabalık içinde yalnız olabilir mi?

 

Son zamanlarda artan nüfus, insanların topluluk içinde yaşaması aslında yalnızlığı azaltacak bir etken. Fakat diğer yandan sosyal medyanın varoluşu, insanı yalnızlığa itiyor.

 

Sohbet ve muhabbet etmek için bir araya gelen insanlar bile, belli bir vakitten sonra cep telefonlarına dalarak yanındaki insanla iletişimi kesebiliyor. Geçenlerde bir arkadaşım ‘Bundan sonra bir araya geldiğimizde telefonları toplayacağım’ şeklinde bir espri yaptı. Haksız sayılır mı? Bence sonuna kadar haklı.

 

Evet, olayın bir başka çarpıcı sonucu da bu. Sosyal medyada fazla takipçi isteği, çokça paylaşım, beğenilme arzusu… İnsan evde yalnızken yaptığı her faaliyeti geniş kitlelerin olduğu sosyal medyada paylaşarak da bir nebze yalnızlığını azaltıyor. Ama bu suni bir azalma. Yalnız olan ya da kendini yalnız hisseden bir insanın yalnızlığını, sosyal medya gerçek anlamda gidermez. Geçici ya da suni olarak azaltabilir sadece. Örneğin ölsen bile, cenazene bir avuç kişi katılırken sosyal medyadan yüzlerce hatta binlerce kişi seni paylaşabilir. Bugün başını yastığa koymadan önce kendini sorgula sevgili okur: İnsan kendini neden kalabalıklar içinde yalnız hisseder?

 

Sağlıcakla kalın…

 

     İsmail Aybey-Manisa

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

          Bilmem

 

 

Ukbâda ne eylerim bilmem.

 

Ne olur ki benim nihâye?

 

Ganî midir aşk ile sînem,

 

Dalar gider öyle hayâle.

 

 

 

Rûzigâr ne fısıldar bilmem,

 

Rûyuma katre inse silmem,

 

Bir şeye de benzemez kisvem,

 

Seyr eder öyle bir divâne.

 

 

 

Ne mecnunum beyâbânım var,

 

Ne kimseye bir beyânım var.

 

Mecâlim de yok etmem inkâr

 

Şulede öyle bir pervâne

 

 

 

Tâ'n olunmak da bir kusur mu?

 

Şad olan nazm eder durur mu?

 

Mey ile vâsıl olunur mu?

 

Söylese şöyle bir yârâne...

 

 

 

          Enes Okur

 

 

 

 

 

 

 

 

DUYGU DAMLASI

 

 

GERİSİ YALAN: Yunus Emre’nin asırlardan süzülüp gelen her gönülde buruk bir acı bırakan, vicdanlara dokunan bir hakikat vardır... Der ki Koca Yunus: “Şurda bir garip öldü diyeler, / Üç günden sonra duyalar, / Soğuk su ile yuyalar, / şöyle garip bencileyin” Gariplik, kimsesizlik, yoksulluk, itibarsızlık hepsi bir arada oluyor olunca... İtibar, şan şöhret, para da bir arada oluyor olunca... Nedense hayatın gerçeği de dünyanın yalan olduğu gibi yalan, yalancı... Nasıl mı? Şöyle: Söylemde herkes garipliğe, kimsesizliğe gönlü kırık olmaya itibar edip “ne mutlu öylelerine” demiyor mu? Peki gerçekte böylelerine kimse itibar ediyor mu? Kimse dönüp bakıyor mu? Kimsenin umurunda oluyor mu? Ama öte taraftan içten içe kıskanılsa da, daha içten içe haset edilse de veya genel anlamda özünde olmasa da yüzüne karşı her türlü hürmeti, ikramı saygıyı göstermiyor mu? Yalan dünyanın yalancılığından mı geliyor bu yalancılık bilinmez. Gerçekten bu yalan, bu sahtelik, bu ikiyüzlülük dünyanın kendisinde de yok mu? Belki de bu sahtelik, bu yalancılık, bu riyakarlık insana dünyanın bir yansımasıdır kim bilir? Sonuç: Garip garipliğiyle, kimsesiz kimsesizliğiyle, fakir fukaralığıyla kalmaya, öldüğünde üç günden sonra duyulmaya, soğuk su ile yuyulmaya mahkûmdur... Gerisi yalandır...

 

 

 

Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.