Kim kime neden âşık olur?

A -
A +

Aşk denilen mefhumun muhtevasını ve ruhunu anlayabilmek için birtakım salahiyetlere sahip olmanız elzemdir.  Aksi takdirde aşk anlaşılamaz bir mefhum olur.

 

Aşkın doğası yani aşkın tabiatı buna çok yatkındır. Aşk anlaşılmamak için bir sürü yola başvurur... Sen anlamak istedikçe o anlaşılmazlıklar çemberini genişletir... Seni ve maşukunu dolambaçlı yollara sokar. Bu dolambaçlı yollarda şimdiye kadar ne aşıklar kaybolmuştur... Deli divane olmuştur. Aklını yitirmiştir... Aşk tarihi bu mecnunlarla doludur...  Maşukuna kavuşandan çok aşkıyla yanıp tutuşan yanıp kül olan deli olup dağlara çıkanlar daha çoktur...

 

Aşk ise bazen gerekli bazen de en gereksiz yerlerde ortaya çıkar... Aşkın bu hâli, aşk denilen mefhumun ve olgunun başka bir boyutudur. Aşkın ruhaniyeti ile insan ruhaniyeti birbirine benzer. Çünkü aşkın ruhaniyeti insan-eşya ilişkisi gibi değildir. İnsan ile eşya ilişkisi küçük bir gözlemle bile anlaşılacağı üzere faydalanacağı şey bitene kadardır ama aşk-insan ilişkisi böyle değildir. Aşk ruhaniyeti ile insanı kendine çeker ve bağlar. Ardından sarmaşık misali insanı kendine hizmetkâr eyler. İnsan ruhaniyeti verdiği ve yaptığı, işlerin ve kararların tutarlı olmasını ister. Aşk, insandan bu özelliği sarmaşık gibi sararak alır. İnsanın kavuşacağı şey bittikten sonra bile bu aşk denilen mefhum devam eder. İnsana bütün salahiyetiyle yol göstermeye çalışır. Modern Çağ'da özellikle de Kapitalizmin ortaya çıkması ile para aşkın, sevginin, dostluğun, insanlığın merhametin üstünü örtüp toprağa gömmüştür... Hiçbir zamanda ortaya çıkıp insanları özgürleştirmemesi için üzerine de beton dökmüştür. Aşk, insanı mutsuz yapar, hâlsiz yapar ama en azından Modern Çağın ve Kapitalizmin insandan aldıklarını ona geri vererek özgürleştirir. En azından artık âşık olunmaz... Âşık olunup da deli divane olunmaz!..

 

     Erol Sait Sarıkaya

 
 
 

ŞİİR

 
          Tut!
 
Sana bir nasihat vereyim yeğen.
Biraz büyük olsun seneye de tut.
Sevildiğin yere sık gidip gelme,
Sırrı âyan etme çeneyi de tut.
 
Nasip etmez yaratan her kuluna,
Vermiş ise harca onun yoluna,
Biriktirme vârislerin eline,
Muhtaç olan pirifâniyi de tut.
 
Borç isteme dost dediğin kişinden,
Minnet olur ömür boyu başından,
Zekâta nedense yol yokuşundan
Cimrilik etmeden taneyi de tut.
 
Reşit ise akıl verme herkese,
Aklı almaz verirsen de boş kese,
Komşu gözet, hiç değilse bir kâse,
İhmal etme fakir haneyi de tut.
 
Gıyabî nasihat eder kendine,
Uyarsa ne âlâ gelip punduna,
Düşmeyen bilemez geçim derdine,
Mal mülk geçicidir, manayı da tut.
 
          Mustafa Özkahraman
 
 
 

TARİHTEN BİR YAPRAK

HÛCENDÎ: Onuncu yüzyılda yetişmiş olup, ekliptiğin meylini ölçen Müslüman heyet, yani astronomi âlimi. İsmi Hamid bin Hıdır, künyesi Ebû Mahmûd’dur. Doğum tarihi belli değildir. 1000 (H.391) senesinde vefat etti. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Büveyhîlerden Fahrüddevle (976-997) zamanında Rey’de bulundu. Bu şehrin civarındaki Cebel-i Tebruk tepesinde ekliptiğin meylini ölçtü. Bu ölçümü yaparken Es-Südüs-ül-Fahrî adını verdiği âleti kullandı. Südüs, dairenin altıda biridir ve bugün bilhassa denizcilikte çok kullanılan sekstant âletinin öncüsüdür. Yarıçapı yaklaşık 20 metreydi. Bu âletle, daha önce yapılan benzer diğer âletler arasındaki en büyük fark, bununla yalnız derece ve dakika olarak değil, aynı zamanda saniye olarak da ölçüm değerlerinin tespit edilebilmesidir. Hûcendî, yaptığı bu âletle 994 senesinde ekliptiğin meylini ölçtü ve bu meyli 23 derece 31 dakika 21 saniye olarak buldu. Bu rakam hakiki değerinden 1 dakika 35 saniye kadar farklıdır. Hûcendî bu rasadında ayrıca Rey şehrinin enlemini de tayin etti. Ekliptik yani tutulma düzlemi, bir yörünge çizgisini belirtir. Dünyanın, güneş ve ay ile dönüm yaparak tamamladığı çemberdir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.