Kudüs âşığı komutan

A -
A +

Elindeki gazeteye bakarken kederli bir şekilde dedi ki: “Eğer bu dünyaya umumi bir bela gelecek ise galiba bu Filistinli mazlumlar sebebiyle gelecek...” Yüreğimi dağladı bu söz... Eğildim kulağına:

 

“Neden böyle söylersiniz?”

 

“Şuna baksana evladım, dedi... Bütün dünya sessiz bu yaşananlara... Bunca insan, çoluk çocuk genç ihtiyar demeden bir milletin fertleri dünyanın gözü önünde bombalanıyor, evleri başlarına yıkılıyor; hastaneleri, okulları, sağlık ocakları yerle bir ediliyor; yolda yürürken silahla taranıyor vurulup öldürülüyor. Hiç ama hiç kimsenin sesi çıkmıyor..."

 

Bu ah eden ihtiyar gibi, ihtiyar bir Filistinlinin sözlerini hatırladım. Diyordu ki vakur bir haykırışla:

 

“Siz bugün bizim yangınımızı seyrediyorsunuz yarın sizler yangında kavrulurken de dünya sizi seyredecek!..”

 

Ah dedim neredesin ey Selahaddin-i Eyyubi... O bir Kudüs âşığıydı... Ama kuşatma esnasında şehre ve sivil halka zarar gelmemesi için özen gösterecek kadar da merhametli bir komutandı... Yaklaşık dokuz asır önce teslim alınan Kudüs’e girdiğinde o mübarek komutan, Haçlılar tarafından harabeye çevrilen Mescid-i Aksa’yı kendi elleriyle süpürmüş, gül yağıyla yıkatmıştı...

 

Kudüs’ü yeniden işgal etmek istedi Hristiyanlar. 1189’da Üçüncü Haçlı Seferiyle tekrar Kudüs önlerine geldiler... Ama Eyyubilerin gösterdiği o şanlı direnişi, o kahramanlığı kıramadılar. Ne enteresandır ki küffar, aradan bir sene değil beş sene değil dokuz asır geçse de amacından vazgeçmemiş su uyumuş düşman uyumamıştı...

 

Peki diğer yandan durum neydi? Kudüs’ün fatihi Selahaddin Eyyubi 1193’te vefat etmiş ama aradan dokuz asır geçtiği hâlde İslam coğrafyası yeni bir Selahaddin yetiştirememişti... İşte asıl ağlanacak hâlimiz bu değil miydi? Öyle olduğu içindir ki Gazze’de çocuklar can veriyor anneler babalar ağlaşıyor; ihtiyarlar kendi kendilerine ah çekiyordu... Onun içindir ki feryatlar göklere ulaşsa da hodkam kulaklara gelmiyordu...

 

     Akif İnan İzgördü

 

 

ŞİİR

 

 

          Sessiz çığlık!

 

 

 

Formülü yoktu insanlığın Gazze’ye karşı

 

İnsanlık gözlerini kapadı yanan yüreklere

 

Lazım olan barıştır tüm dünyada yankılanan

 

İnançlı gençlerin yüreği güneş gibi

 

Sessiz çığlıklar içinde suskun dünya

 

Tertemiz çocuklar bulutlar yağmur damlası

 

İmkânsız karanlıklar içinde tüm ümitler 

 

Nafile yenemezler Filistinliler ayakta

 

          Gürkan Altukanat

 

 

TARİHTEN BİR YAPRAK

 

 

ALPARSLAN’IN YARIM KALAN MISIR SEFERİ: Sultan Alparslan’ın Mısır Seferine çıktığını öğrenen Bizans İmparatoru Diyojenes son bir hamle yapmayı düşünmüştü. Azerbaycan’a kadar giderek Türk kalelerini zapta ve Türkleri Anadolu’dan atmaya karar verdi. Rumeli’de yaşayan Peçenek ve Oğuz Türklerini de ordusuna kattı...

 

13 Mart 1071’de 200.000 kişilik Bizans ordusu İstanbul’dan yola çıktı. İmparator, halkına büyük zaferle dönmeyi vadetmişti. Diyojenes ve ordusu yol boyunca katliam yaparak Erzurum yoluyla Malazgirt’e ulaştı. Halep’i teslim aldığı sırada Bizans ordusunun gelmekte olduğunu öğrenen Alparslan, Mısır Seferinden vazgeçip kuzeye doğru yola çıktı. Bizans ordusunun harekâtını günü gününe haber alarak, vaziyetini ona göre ayarladı. Musul, Rakka, Urfa yoluyla Diyarbakır ve Bitlis’e ulaştı. Ordusundan on bin kişilik bir kuvvet ayırıp Ahlat’a gönderdi. Bizans kuvvetleri ile ilk çarpışma Ahlat’ta oldu...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.