Etkili dinleme; kişinin bilgi edinme, sorun çözme, öğrenme gayreti içinde olma hâlidir. Dinlemede en önemli şey o anki ruh hâlimizdir. Yaşantımızda bizi meşgul eden çok şey vardır. Yapılan rutin işler ve alışkanlıklar gibi. En büyük hatalarımızdan biri de dinliyor gibi görünüp dinlememektir. Konuşan kişi er geç bunun farkına varacaktır ve rahatsız olacaktır. Nezaketen de bu uygun değildir. Dinleyemeyecek durumdaysak bunu belirtmemiz konuşan kişinin kendine daha çok değer verdiğimizi gösterir. Birini dinlerken zihnimiz berrak olmalıdır. Konuşulan konu sizin için önemsiz olabilir. Ancak karşınızdaki için belki de hayati bir önem taşımaktadır. Karşınızdakine zaman ayırıyorsanız söylediklerini anlamak için de çaba harcamalısınız. Tam tersi durumda hem karşınızdakinin zamanını hem de kendi zamanınızı boşa harcamış olursunuz.
Karşımızdakini anlamaya en büyük engel ön yargılarımızdır. Dinlemeden düşünmeden tanımadan bir anlık düşünce ile yargılar ve hüküm veririz. Böylesi daha kolaydır. Zahmetsizdir. Oysa olayları değerlendirme, kişiyi tanıma ve anlamaya çalışma gayreti içinde olmak sorunu çözecektir.
Bununla ilgili bir öykü aktarmak isterim...
İş adamı tıraş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir. Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler. Berber, iş adamının kulağına fısıldar; “Bu çocuk var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi.”
Berber çocuğa seslenir: “Ali, buraya gel!”
Bunun üzerine çocuk sakince dükkâna girer ve berberi selamlar. Berber iş adamının kulağına sessizce “bak şimdi” diye fısıldar ve bir elinde beş lira, diğer elinde elli liralık bir banknot olduğu hâlde çocuğa sorar: “Hangisini istiyorsan alabilirsin?”
Çocuk dalgın dalgın bir beş liraya bir de elli liraya bakar ve sonunda beş liralık banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır. Berber iş adamına döner ve gülerek: “Gördün mü? Sana söylemiştim” der. Tıraş bitince iş adamı sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali’yi görür. Yanına giderek, neden elli lirayı değil de beş liralık banknotu aldığını sorar. Çocuk hiç de aptalca olmayan bir cevap verir:
“Eğer elli lirayı alırsam oyun biter” der...
Nurettin Bozan-Eskişehir
Vazgeçmem
Bıraksan da beni, ellerimi
Yaralasan da beni sözlerinle
Kırmaya çalışsan da kalbimi,
Sevmekten vazgeçmeyeceğim seni
Bir şarkı söyler ya insan
Hani duygulanır bazen
Sen benim en sevdiğim şarkısın
Hiç bitmesin istediğim
Ruhta yer edinmişsin kalp seni nasıl unutsun
Sensiz yüreğim parçalanıp da mı savrulsun.
Unut deme bana kolaysa sen unutursun,
Yüreğim yansın, gözlerinde kavrulsun.
Alperen Arda Gürbüz/Selçuklu-Konya
ALIŞKANLIKLARA DİKKAT: Sindirim sisteminin düzenli çalışmayışı zamanla bağırsaklarda kabızlık, gaz, şişkinlik gibi rahatsızlıklara yol açar... Bağırsaklardaki bu düzensizlik aynı zamanda vücudun tüm organlarını olumsuz etkiler. Karaciğer enzimlerinin salgılanmasını, pankreası, midenin ince bağırsağın kan oksijen alışverişini, beyne oksijen gidişini, tansiyonu vb. hep etkiler. Alışkanlıkların vücuda olumsuz etkisi vardır. İnsanlar bu alışkanlıklara geceden gündüze geçer gibi hemen başlamaz elbet. Çocukluktan itibaren yavaş yavaş bir hayat tarzı oluşur. Örneğin annenin çocuğuna tembihi vardır: “Aman kirli tuvalete gitme!” Anne haklıdır. Çocuk da çişini eve saklar. Veya şartlar gereği bazı çalışanlar hiç sulu yemek yiyemez. Kimisi sürekli masabaşı iş yapmak zorundadır. Kimi iş takibinden tuvaleti geldiği hâlde tutar ve aklınca işini çözer! Oysa bu hâl onun hayat tarzı olur ama bir zaman sonra bu hâl, kabızlığa, gaz ve şişkinliğe sebep olur...
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...