Günümüzde gençlerin hâllerinden fazlasıyla şikâyet edilir. Popüler kültürde Z kuşağı diye zikredilen gençlerin ahlaksızlık, saygısızlık, tembellik ve sabırsızlık gibi kötü huylara sahip oldukları söylenir. Kısaca yeni neslin insani açıdan kötülüğünden bahsedilir. Esasında "gençlerin problemleri" diye bir mevzu vardır. Yani gençlerin şöyle problemleri var, böyle problemleri var. O yüzden bu vaziyetteler gibi şeyler anlatılır. Şöyle ki:
Miladi 21. asrın gençlerinin iyi bir dünyaya doğmadıkları güneş gibi meydanda. Böyle bir dünyaya doğan gençlerin en büyük dezavantajı başta ebeveynleri olmak üzere etraflarındaki büyüklerinin onlara nasihat verme ve iyi emsal teşkil etme noktasındaki zayıflıkları. Gençlere neyin doğru neyin yanlış olduğunu, insanın niçin var olduğunu anlatan rehber eksikliği, gençlerin en büyük problemidir. Bu kıymetli bilgileri büyükleri bilmez ise gençler nasıl bilsin! Böyle bir vasatta gençler, eğriyi doğruyu, niye var olduklarını bilemiyorlar. Çok azı bunu kendi hususi gayretleriyle keşfedebiliyor. Hâl böyle iken gençler hem rehbersiz hem de Allahü teâlâyı istemeyen bir nefisle baş başa kalıyorlar. Onlar da tabiî olarak nefislerini tatmin etmek için vakitlerini her çeşit oyun ve eğlenceyle geçiriyorlar. Tamamen madde odaklı olan bu hayat gençlerin mana dünyasını boşlukta bırakıyor. Bu sebeple de kendi içlerinde veya dışlarında tahakkuk eden hadiseleri anlamlandıramıyorlar. Bu bilinmezlik de psikolojik problemlere yol açıyor.
Eğer gençler gerçekten niye var olduklarını anlayıp tüm işlerini de bu maksada uygun olarak yaparlarsa o vakit kalpleri rahatlar ve psikolojik bozukluklarını bertaraf ederek nefislerinin kötü ve basit arzularını terk ederler. Kıymetli gençlik vakitlerini dünya ve ahirete faydalı işlerle geçirirler. Böyle olunca da onları hem içinde bulundukları cemiyet hem de Allahü teâlâ sever.
Özcan Emir
ŞİİR
Hele bir yalnızlığa düşerse yolun,
Önce bir tuhaf gelir anlamsız hayat...
Ölmeden ölünmez ne var ki heyhat!
Kırılır kanadın kırılır kolun...
Duvar olur çıkar karşına tek tek,
Adına insan denen varlıklar,
Evet konuşurlar elbet duyarlar,
Hâlden anlamazlar bilmezler bir tek...
Yalnızlık seninle arkadaş olur,
Sen susarsın söyler, söylerin susar
Bir sen varsın bir de sessizliğin var
Yanına katılan bir yoldaş olur.
Bir kahve söylersin bolca köpüklü
Bakarsın ufuklar sınırsız sonsuz
Seyretmek sefadır dertsiz sorunsuz
İçersin bir yudum kederle yüklü...
Sonra dersin şairin dediği gibi
Pervam yok verdiğin hiçbir elemden
Rabbim gün eksilmesin tek penceremden
Yazarım ömrümü romancı gibi...
Elhamdülillah ki ala külli hâl
Sizin olsun herkes, herkesler sizin
Mutluluk bir benim bir kendimizin
Selam yalnızlığım selam, dostça kal.
Kürşat Çelikten
Deniz leventleri: On altıncı asırda Akdeniz’de gemileri ile faaliyette bulunan gözü pek, güçlü kuvvetli Türk denizcilerine verilen ünvan. Bunlar önceleri 17’şer oturaklı gemileri ile, Rumlarla meskûn Livâdiye sahillerini vurup, bol ganimet ile dönerdi. Leventler, Osmanlı Devleti hizmetine girmelerinden sonra, bulundukları yerin disiplini ve nizamını sağlar, donanma sefere çıktığı zaman, asker olarak sefere katılırlardı. Bunlar, Levent-i Türkî ve Levent-i Rûmî diye ikiye ayrılır. “Levanda” adını taşıyan Rum leventleri, adalardan toplanırdı. Bunlar, daha sonra hizmette hıyanette bulunduklarından tasfiye edildiler. Türk leventleri timarlı olup, sahil memleketlerindeki Türklerden alınırdı. Türk leventleri ile Rum leventlerinin kıyafetleri farklı idi. Türk leventleri, berate denilen kırmızı başlık, kollu beyaz gömlek ve kırmızı renkli, kenarları siyah harçlı bir yelek ile kırmızı şalvar giyer, bellerine sarı kuşak sararlardı. Leventlerin komutanına “Şehlevent” denirdi. Kıdemlerine göre “çektiri, firkate, kalyon levendi” adını taşırlardı. Donanmanın her yıl seferden dönüşünde yoklama yapılır, sefere katılmayanların kayıtları silinerek maaşları kesilirdi.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...