Günümüzde sosyal medya birçok alanda olduğu gibi din algısı üzerinde de insanların düşüncelerini özgürce ifade edebileceği alanlar sunsa da aynı zamanda, yanlış bilgi yayma ve inancı manipüle etme tehlikesi de barındırmaktadır.
Sosyal medyada bazı gruplar, din kisvesi altında hurafeleri ve batıl inançları dillendirerek insanları yönlendirmeye çalışmaktadır. Hatta dini kendi çıkarları doğrultusunda bir araç olarak kullanmaktadır.
Özellikle gençler, sosyal medyada hızlıca yayılan içeriklere maruz kalarak sorgulama sürecinde aceleci sonuçlara varabilmektedir. Dini ritüelleri bilimsel gerçeklerle karşılaştırırken eksik veya çarpıtılmış bilgiler içerebilmektedir. Daha da tehlikelisi, bu içerikler sistematik bir şekilde sunularak gençlerin bilinçaltına "bilim dini çürütür", "düşünmeden itaat etmek gerekir" gibi yanlış algılar yerleştirilmektedir. Oysa Kur’ân-ı Kerîm, Sâd Suresi 29. âyette, “Düşünmez misiniz?” diyerek bizzat düşünmeyi, sorgulamayı emretmektedir.
Bu söylemlerle "senin anan baban, bak neler yapıyor!" gibi manipülatif yaklaşımlarla İslam’a saldırılmakta, mükemmel olan bir dine kusur bulmaya çalışılmaktadır. Sonuç olarak, sosyal medyanın din algısı üzerindeki etkisi hem olumlu hem de olumsuz yöndedir.
Din, doğru ve samimi bir şekilde yaşanmalı; hurafeler ve yanlış bilgilerle şekillendirilmemelidir. İnsanlar, sosyal medyada karşılaştıkları dinî içerikleri sorgulamalı ve güvenilir kaynaklardan bilgi edinmelidir. Aksi takdirde, dinî inançlar hem kişisel olarak zarar görebilir hem de toplumsal düzeyde yanlış anlayışlara yol açabilir. Bu yüzden doğru dinî bilgilerin her türlü manipülasyona karşı korunması ve yayılması elzemdir. Daha önemlisi de dinî bilgilerin sosyal medya yerine kaynakları belli dinî eserlerden öğrenilmesi gerektiğidir.
Tarık Kara
ŞİİR
Niye?
Sessizlikten bir ses
Karanlıktan bir aydınlık
Ölü birinden bir nefes
Bir yol bekleriz
Ama çaba göstermeyiz, niye?
Shakespeare der ki:
“Tüm dünya bir sahnedir”
Sanki, rol gereği mi öfkeleniriz?
Öfkeleniriz,
Bağırırız ama sonra düşünürüz niye?
Bir kedere dönüşür bu öfke
Kara delik gibi her şeyi çeker içine
Yoksul biri para bekler, çirkin biri güzellik,
Umutsuz biri umut...
Fakat hepsi aynıdır, çabalamaz niye?
Herkesin içinde bir keder var paylaşmaz
Konuyu açarlar, şaşırmaz
Vazgeçmez yine reddeder
Ama zamanı geldiğinde tren çoktan kalkmıştır
Artık yalnızdır, pişmandır.
Huzur bir ışık mıdır?
İnsan zalim midir?
Dünya adil midir?
O kadar savaşın ardından cidden öyle midir?
Her iki cevap da düşündürür evet ya da hayır
Lakin en önemlisidir; peki niye?
İlhan Can Çobancık
ATABET-ÜL-HAKÂYIK: Karahanlılar zamanında yetişen büyük Türk edibi Edib Ahmet Yükneki’nin eseridir. Edib Ahmet Yükneki, Türkistan’da Yüknek’te doğdu. Hayatı hakkında kaynaklarda fazla bir bilgi yoktur. On birinci asrın sonlarıyla on ikinci asrın başlarında yaşamıştır. Arabî ve Farisi’yi öğrenmiş, tefsir, hadis, fıkıh gibi İslâmî ilimleri tahsil etmiş, takva sâhibi, âlim, fazıl bir zattır.
Atabet-ül-Hakâyık, Edib Ahmed’in, zamanımıza birkaç yazma nüshası ulaşan tek eseridir. Hakikatlerin eşiği manasına gelen bu eserin tamamı 512 mısradır. Bu bakımdan Kutadgu Bilig’den bir hayli küçüktür. Fakat İslâmî Türk edebiyatında elde bulunan ikinci eser olması bakımından dil tarihi ve edebiyat açısından kıymeti fazladır. Eser bir ahlâk ve öğüt kitabı olduğu için, tamamen hikmet tarzında yazılmıştır. Eserden,
Edib Ahmed’in İslâmî ilimlere hakkıyla vâkıf olduğu anlaşılmaktadır.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...