Çocukluğum şehir merkezine yakın çiftlik gibi bir yerde geçti. Anneciğim, babacığım ve bütün ailem, insan, hayvan ve çevre sevgisiyle doluydular. Âdeta tabiata âşıktılar. Ben de bütün bu güzellikleri ailemden öğrendim. Yalancı cennet gibi bir yerdi büyüdüğüm ortam... Tavus kuşları, civcivler, cins tavuk ve horozlar, kazlar, ördekler, kediler, köpekler, hindiler bahçemizde, onun yanı başında da kirpiler, kaplumbağalar, bülbüller, güvercinler de dâhil çeşitli kuşlar vardı. Koyun kuzu, inek ve buzağılarla uğraşmak çok keyifliydi. Çeşit çeşit meyveler, mis kokulu güller, çiçekler insana yaşama sevinci veriyordu.
Ailem öğretti, ihtiyacı olana yardım edip cömert olmayı, merhametli olmayı, elindeki lokmayı paylaşmayı, mazlumu korumayı, adaletli, dürüst, sevgi dolu olmayı, canlı ve cansız bütün mahlukatı sevmeyi, korumayı, çevreyi temiz tutmayı, her fırsatta ağaç dikmeyi… Hiçbir varlığa zarar vermeden, hiçbir varlığın hakkını, bilhassa kul hakkını yememeyi... Allaha hamd olsun, ailem beni böyle yetiştirdi.
Ben de öğretmen olunca öğrencilerimi böyle yetiştirmeye çalıştım. Yazdıklarımı da kalpten kalbe giden sevgi yolunda, sımsıcak bir muhabbetle yazmaya çalıştım.
Babamdan öğrendim, çiçeklerin, ağaçların dili olduğunu... Küçükken bahçede gül koparmak öğretmenime hediye etmek istediğimde babam “çiçek dalında güzel” der izin vermezdi.
Ağaçların dalını kırmamayı, yürürken yerde karınca, ya da böcek olabilir diye dikkatli yürümeyi, çevreye bir çekirdek kabuğu bile olsa çöp atmamayı, ailemden öğrendim...
Bahçedeki havuzun suyuna babam her zaman gül yaprakları atardı, merak edip sorduğumda “havuza su içmeye gelen karınca, arı, sinek ya da böceklerin kanatları ıslanıp suya batıp ölmesinler Ayşe’m. Yaprağa tutunup hayatta kalsınlar…” demişti.
Ne kadar doğru ve ince bir düşünceydi. Ben de daima bahçede ya da balkondaki suya yaprak atar, babamın yaptığını devam ettiririm. Bence ilk ve en önemli öğretmen anne ve babalardır.
Sizler çocuklarınızı nasıl yetiştirirseniz toplum öyle olur.
Ayşegül Rumelioğlu
Yürü...
Hem kulağınla hem yüreğinle duy,
İmanla, ilimle, ahlakla yürü.
Şenlensin çok şehir, ilçe, belde, köy,
İmanla, ilimle, ahlakla yürü.
Vaktini harcama tipsiz tiplerle,
Ne saygısız davran ne fazla iple,
Yenersin hasedi, hırsı edeple,
İmanla, ilimle, ahlakla yürü.
Her ne konuşursan gayet az konuş,
Kâfi değil az söz, bir de öz konuş,
Eğri büğrü değil daim düz konuş,
İmanla, ilimle, ahlakla yürü.
Biliyorsan söyle ibret alsınlar,
Bilmiyorsan sus da adam sansınlar,
Ardından hep iyilikle ansınlar,
İmanla, ilimle, ahlakla yürü...
Durdu Şahin/Şair-Yazar
PİYALE PAŞA: Osmanlı tarihinin büyük denizcilerinden. Doğum tarihi 1515 olarak tahmin edilmektedir. 1526 Mohaç Seferi dönüşünde saray hizmetine alınarak Enderun’da yetişti.
Kapıcıbaşı ve Gelibolu Sancakbeyliği görevlerinde bulunduktan sonra Bahriye Beylerbeyliğine yükseldi. Kırk yaşlarında Kaptân-ı deryâ oldu. Bu devirde donanma-yı hümayun ve Cezayir donanması yılın on iki ayında Akdeniz’de kuş uçurtmuyordu. Osmanlılar, Avrupa’da büyük devletler arasındaki dengenin bozulmaması için, Fransa Kralı İkinci Fransuva’nın annesinin yardım taleplerini karşılamak üzere, Piyâle Paşa kumandasında büyük bir donanma gönderdi.
Piyâle Paşa, 1555’te İstanbul’dan hareket etti. Turgut Reis’in de katıldığı donanma yardımda ve fetihlerde bulunarak, geri döndü. 1556-1557 deniz mevsiminde tekrar Akdeniz’e açılan Piyâle Paşa, bazı limanları fethettikten sonra İstanbul’a döndü. 1558 sefer mevsiminde Akdeniz’e açılan Piyâle Paşaya Turgut Reis’in de katılmasıyla donanma-yı hümâyun Balear Adalarının hemen hemen her yerini Osmanlı hâkimiyetine aldı.
Yetenekli Kalemlerde önceki yazılar...
Yukaridaki mail adresine atmaniz gerekir haydar bey
HARİKA BİR YAZI,ACABA BENDE YAZIP GÖNDEREBİLİRMİYİM..YADA NASIL GÖNDEREBİLİRİM ACABA