Toprak çömlek

A -
A +

Ne kadar garip değil mi? Hepimiz de kaptırmışız kendimizi gidiyoruz dünyaya. Ölüm denen gerçek hiç aklımıza gelmiyor. Son zamanlarda tanıdığımız insanların peş peşe ölmesi itti beni bu yazıyı yazmaya. Bizler daha çok mal kazanıp elimizdekini ikiye üçe katlamanın derdindeyken. Daha iyi bir hayat yaşamak için çaba sarf ederken. Ölüm gerçeği her daim peşimizde. Ölüm gerçeğini gördükçe diyorum ki incir çekirdeğini doldurmayacak şeylere öfkelenmeye değmez. Üç günlük dünyada sırf egomuz için birbirimizi kırıyoruz. Öldüğümüz zaman beraber götüremeyeceğimiz dünya malı için neler yapıyoruz neler. Hani bir metre fazladan yerimiz olsa fena mı olur hesabı. O fazladan bir metre toprağın öldükten sonra bir işe yaramayacağını akıl edemiyoruz. Dert, bela, hastalık gelince aklımız başımıza geliyor. Devirdiğimiz çamlar, kırıp döktüğümüz insanlar. Ölüm bir yandan da verdiğimiz kavgaların boş olduğunu gösteriyor bize. Siyaset, futbol, dünya malı, eşler arası geçimsizlikler falan filan. Ölümün hatırlattıklarından biri de zamanın kıymeti. Şuursuz geçirilen her güne acıyor insan. Hatta öyle bir hâl alıyorsunuz ki. Acaba ailemle beraber kaç bayram daha göreceğim diye hesap yapıyorsun. Hele benim gibi otuza merdiven dayamış bir bekâr için geçen yılların önemi anlatılmaz. Her gün ölüme bir adım daha yaklaşıyoruz. Şaka gibi değil mi. Ama gerçek. Neyse ki gaflet diye bir şey var da biraz rahatlıyoruz. Birkaç gün sonra yeniden başlıyoruz hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya. Eğer gaflet olmasaydı dünya çekilmez bir hâl alırdı. Büyüklerin de buyurduğu gibi dünya topraktan çömlek. Bu topraktan yapılan çömleğe gereğinden fazla efor harcamayalım. Aslında bütün mesele bize verilen süre içerisinde bu topraktan çömleği kırmadan bitirmek.

 

Abdullah Karakoç

 

 

ŞİİR

 

 

Dört adam

 

Dağlara sorun bizi,

 

Denizlere sorun bizi,

 

Evini kalbine mesken edenlere sorun bizi.

 

Bizi bize sorun, başkalarına değil.

 

 

 

Saçımız gür, gönlümüz geniş bizim,

 

Bereketlidir bizim toprağımız.

 

Yolsuzu değil, şuursuzu değil,

 

Davası olanı ararız.

 

 

 

Dava ki hak davası, yol ki Peygamber yolu.

 

Aşk ki gönlümü yakar, kavurur.

 

Gençliğimden midir bilmem ama

 

Kalbim çarpar durur.

 

 

 

Dört adamız biz, yürüyoruz.

 

Azız ama nereye gittiğimizi biliyoruz.

 

Üsküdar soğuk, gece rüzgârlı.

 

Rüzgârın soğuğunu alıp alıp geliyoruz.

 

 

 

Martılardan korkan balıklar,

 

Denizin dibine girmeyi bırakın artık.

 

Kartallar çıktı artık meydana.

 

Artık gezin ebedî sizin olan deryalarda.

 

 

 

Bir bilinmezlik diyarında

 

Kendini arayan dört adamız biz.

 

Biri endişeli, biri tedirgin,

 

Diğeri düşünceli ama biri kararlı.

 

 

 

Ve suskun bakışlar arasında

 

Ufukları seyreden dört gözüz biz.

 

Emrine amade olduğumuz kaderin,

 

Gökyüzünde yıldızlarını arayanlarız biz.

 

 

 

Kararmış dünyanın karanlık gecelerinde

 

Sabahın güneşini gizleyeniz biz.

 

Ufukta parlayan denizlerin akıbetini bilen,

 

Balıkların seslerini duyanız biz.

 

 

 

Rüzgârın aşkından deli deli estiği ilahî kader,

 

Sonunda getirdi bizi bir araya.

 

Dört adam rüzgâra bakıyor.

 

 

 

Durmadan esen rüzgâr,

 

Durmadan onları selamlıyor.

 

"Sâni, ayağınızın altındaki toza kurban olsun!"

 

Hey, nereye gittiğini bilen dört adam!

 

Size de selam olsun

 

M. Emin Gülicem

 

 

RESİM ALTI

 

 

OKUYUCU HASSASİYETİ: “Ne olur. Lütfen okuyunuz yere atmayınız. 73 yaşında emekli mühendisim. 43 yıldır bu sayfayı okurum. Hamdolsun dinimi itikadımı daim olarak öğrenmeme vesile oldu. İnşallah size de faydalı olur. Allahü teâlâ razı olsun efendim”

 

 

 

Yetenekli Kalemlerde önceki yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.