Bilindiği üzere TRT1, her ramazan ayında gönül sultanlarının hayatını dizi olarak bizlere sunuyor. Yunus Emre ile başlayan aşkın yolculuğu serisi, Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bayram-ı Veli ve Aziz Mahmut Hüdayi ile devam etmişti. Bu defa Ebul Vefa hazretlerini anlatan “Vefa Sultan” ramazan ayıyla beraber yayınlanmaya başladı.
Öncelikle belirtmek istediğim husus, TRT1’in seçimleri çok isabetli. İnsanların gönlüne taht kurmuş, manevi anlamda büyük mertebelere ulaşmış Anadolu erenlerinin hayatlarını dizi hâline getiriyor. Ramazan gibi mübarek bir ayda bu dizileri ekrana taşıyıp bizlere sunuyor.
Vefasızlığı anlatırken kullanılan bir söz vardır: “Vefa artık sadece İstanbul’da bir semt adı.” Bu semte adını veren kişidir Ebul Vefa hazretleri. Konya’da velilik mertebesine ulaştıktan sonra İstanbul’da şimdi kendi adının verildiği “Vefa” semtine yerleşerek hizmetlerine devam etmiştir.
Hadisle müjdelenen Fatih Sultan Mehmed’i, 3 kere dergâhın kapısından çeviren bu büyük veli, padişahı kabul etmemesini şöyle dile getirir: “Buraya girer de bizim âlemimizdeki zevki tadarsa, bir daha ayrılmak istemez ve devletin idaresine dönmez. Lakin bu mülk ve ümmet O’na emanettir. Kendisi kadar liyakatli bir kimse gelip onun yerini dolduramaz ise, mülk ve ümmet zarar görür. O da ben de günahkâr oluruz.” Fatih Sultan Mehmed öldükten sonra cenazesini Vefa hazretleri kıldırır.
Diziye dönecek olursak, dizinin ilk iki bölümünü izleme imkânım oldu. İlk eleştirim yine dizinin yayın saatleri olacak. Dizi çok geç saatlerde yayınlanıyor. Üçüncü bölümün yayınlanma saati 00.15. Herkesin uyuma saati. Bu saatin 21.00, 22.00 saatlerine çekilmesi izlenmesi açısından daha iyi olacaktır. Ben şahsen, sonrasında internetten izledim. Çoğu kişi böyle yaptı sanırım.
Oyunculuk ve diyalogları başarılı buldum. Dizi oyuncuları, rolünün hakkını vermiş. İzleyeni olay örgüsünün içine çekebiliyorlar. Diziyi izlerken kendimi o devirde yaşıyormuş gibi hissettim. Ben TRT yetkililerine ve dizide emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
İsmail Aybey-Manisa
Kalp sırçadan bir saray, camdan, billurdan,
Dokunmaya gelmez ince, kırılgan can,
Atıp yere bin parça etmiş bir fırtınan,
Eskisi olur mu? Dağıldı parçalar!
Yıkma sen bir gönül, kâfir olsa bile,
Hepsi Mevlâ’nın kulu, düşme gaflete,
Hele mazluma sakın kıyma, mahzundur,
El aman! Dersin de artık çok geç olur.
Hak bilir ki! Sonunu nice oldurur!
Aslı
Beykoz’un Anadolu Hisarı semtinde Cami Sokak ile Tepeüstü Sokak’ın kesişiminde bulunan Muhaşşisinan Camii, 1574 yılında Muhaşşi Sinan Efendi tarafından yapılmıştır. Muhaşşi Sinan Efendi’nin esas ismi Sinanüddin Yusuf bin Hüsameddin Efendi’dir. Amasya’dan İstanbul’a geçip medrese tahsili yapmıştır. 1547 yılında İstanbul Kadısı, 1551 yılında Anadolu kazaskeri olmuştur. Kadı Beydavi’nin tefsirini haşiye ettiğinden dolayı “Muhaşşi” lakabını almıştır. 93 yaşında vefat eden Muhaşşi Sinan Efendi, Fatih Yeni Odalar Yayla Cami haziresine gömülmüştür. Başta mescit olarak inşa edilen bu yapının minberi, Esseyid Mahmut Dede Efendi tarafından 1703 yılında koyularak mescit camiye çevrilmiştir. Mahmut Dede Efendi, Edirne Vakasında tahttan indirilen Sultan II. Mustafa’nın şeyhülislamı Feyzullah Efendi’nin damadıdır.
Tek minareli ve tek şerefeli olan bu cami, 2018 yılında restorasyon geçirmiştir. [https://www.tarihi.ist/muhassisinan-cami/]
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...