Yine üzgünüm, öyle hiçbir şey yapmadan sadece üzgünüm. Duyuyorum, görüyorum hatta dibimize kadar gelen kötülüğü hissediyorum ama sadece üzülüyorum. Yine elimden bir şey gelmiyor. Gerçi elimden bir şey gelse de ne yapacağımı da bilmiyorum. Yine bir kurtarıcı bekliyorum. Peki gelir mi, onu da bilmiyorum. Bekleyelim bakalım, artık alıştık da nasıl olsa. Hem en fazla ne olur ki biraz daha kadın ölür, birkaç çocuk hatta bebek daha istismara uğrar, yetmezse hayvanlar da var bulurlar. İlla ki taciz, şiddet. Sonra para için de hırsızlık yaparlar daha fazlası için kaçakçılık da var, kara para da aklarlar yetmezse yenidoğanları da öldürüp kazanırlar. İllaki para edecek bir şeyler de bulurlar. Daha fazla mı insan öldürmek istiyorlar terörist mi yok bulurlar. Bir Filistin bulur saldırırlar. Dedim ya bulurlar, öldürecek nice masum canlar için de bu kötülüklerine bahaneler de bulurlar.
Ne de olsa biz de alıştık sesimizde çıkmıyor. Niye sesimiz çıksın ki üzülüyoruz işte daha ne yapacağız. Bir iki duada ederiz vicdanımız da rahatlar. Tamam işte bitti gitti. Sonra bekleriz sıradaki kötülüğü.
Nasıl olsa kıvama da geldik. Ne kıvamı diye de sormayın işte, her zaman söylüyoruz ya bizim derdimiz bize yetiyor zaten. Başkasının derdini de dert edinemeyiz ki. Hem üzülmeye de devam ederiz.
Gireriz bir döngüye herkes gibi sıramızı da bekleriz. Zamanı gelmedi mi artık? Kaçmaktan vazgeçip de kabullensek mi kötülüğün kendiliğinden yok olamayacağını. Bizim de başımıza gelmeden bu bataklıktan birlikte çıksak mı? Ya çıkacağız ya da sıramız gelince sessiz çığlıklarımızla yok olacağız. O döngü bizi de içine çekip yok etmeden yapsak mı artık ne yapacaksak? Üzülmeyi bırakıp da o taşın altına elimizi koysak mı? Unutmayalım ki biz birlikteyken güçlüyüz. Biz bir olabilirsek inanıyorum ki bu kötülüğün esiri değil celladı olacağız. Biz birlikte yapacağız ve kötülüğün sonu olacağız.
Ebru Ağır
ŞİİR
Buğday toprağın karanlığına gömülür aylar geçer
O ıslak karanlık çamurda zindanda bir eyyam geçer
Sabırlıdır sakindir çilehanedeki sofi gibi
Baharda yeşil filiz verir çimen olur ol can gibi
Başak hicaptan başını eğer, rükûa varmış gibi
Sonra tırpanla biçerler sererler yere ağyar gibi
Dövülür daneleri ayrılır bedenden kalır ari
Değirmede kırılır öğütülür hem ezilir seri.
Bitmez çilesi fırında yanar da pişer al nar gibi
Yetmez, bir de dişler arasında çiğnenir macun gibi
Birçok çetin eziyetler var buğdayın hayatında
Ahirinde insanlara, gıda nur olur en sonunda.
İnsan onu öpüp başına kor sanki şirin can gibi
Bu eziyet riyazetten sonra nan olur sultan gibi
Ekmek, hubuz, nan, kleb, pain, brot, bread derler
Tadı lezzeti hoştur, onu kutsal bilir bütün milletler
Orhan buğday tayyip nimettir, zayi etme bil kadrini
Ay, gün, yağmur, çiftçi, fırıncının, yüce tut emeğini.
İsraf küfranı nimettir, aziz tutmak sebebi devlettir
Düşün bu dünyada milyonlarca insan ekmeye hasrettir.
Orhan Yavuz Ejder- Akhisar- Manisa
Büyükler buyurdular ki;
Mübarek Hocamız bir gün bir sohbetlerinde buyurdular ki; bir mümin bir kimseyi sevindirse, annesini, babasını, arkadaşını, komşusunu, arkadaşını sevindirse, birine bir neşe verse, bundan Cenâb-ı Hak râzı olur. Eğer o Cenâb-ı Hakk’ın rızası, gökten yere bir nur olarak inmiş olsa, onun nurundan güneş kararır, buyuruyorlar. Allah, O'nun kullarını sevindirmekle o kadar râzı oluyor. Birileri bir zata gelmiş. Demişler efendim, çok ağır bir hastamız var, dua buyurur musunuz? Adam nesi varsa çıkarmış ortaya koymuş. Gidin demiş, filan yerde bir fakir var, o fakire bunları verin gelin. Gitmişler o fakiri sevindirmişler. Tekrar geri gelince, hocam demişler, niçin her şeyinizi verdiniz. Demiş ki, Allahü teâlânın bir kulunu sevindirmezsek, Rabb’imiz duamızı kabul etmez. Birinin sevinmesi lâzım. Kim olursa olsun. Ama aksi, birini üzdüğünüz zaman, birini kırdığınız zaman, sabahlara kadar gözyaşı döksen, o râzı olmadığı müddetçe hiç faydası yok. Onun için, sakın ha, sakın ha! Kâbe’yi yıkmaktan 70 kat daha büyük günaha giriyoruz. Allah’tan kork ya.”