Kaotik dönemlerde zihinsel ve duygusal gündem yoğunluğu, bireylerin ve toplulukların psikolojik dengelerini sarsan karmaşık bir dinamik ortaya çıkarır. Kaos, her bireyin farklı düzeyde deneyimlediği bir belirsizlik ve kontrol kaybı hâlidir. Bu durum, özellikle hızlı değişim dönemlerinde, toplumsal krizlerin, siyasi gerilimlerin veya ani ekonomik düşüşlerin yaşandığı süreçlerde daha belirgin hâle gelir. Toplum bireylerinin zihinleri, sürekli değişen ve çözümsüz görünen bir gündemin altında ezildiğinde, bu durum bireysel düzeyde kaygı, stres ve tükenmişlik hissine yol açar. Duygusal olarak ise bireyler bir yandan öfke, çaresizlik, hayal kırıklığı gibi duygularla baş etmeye çalışırken, diğer yandan umutsuzluk ve izolasyon hislerini deneyimler...
Kaosun toplumsal düzlemdeki yansımaları ise daha geniş çaplıdır. Güven duygusunun zayıflaması, iletişim kanallarının bozulması ve sosyal dayanışmanın azalması, toplumların birlikte hareket etme kapasitesini sınırlandırır. Toplumsal belleğin sürekli olarak krizlerle meşgul olması, bireylerin hem kısa vadeli hem de uzun vadeli hedeflerini şekillendirme yetisini kısıtlar. Bu durum, psikolojik açıdan, bireylerde anlam arayışını güçlendirebilir, ancak aynı zamanda değer yargılarında çöküşe sebep olabilir.
Böylesi bir atmosferde, bireylerin gerçeklik algısı, kaosun en hassas noktalarından biri hâline gelir. Gerçeklik, bireyin çevresindeki dünyayı nasıl algıladığı ve bu algılar üzerinden nasıl anlamlandırdığıyla doğrudan ilişkilidir. Ancak kaosun oluşturduğu yoğun belirsizlik ve sürekli bilgi bombardımanı, gerçeklik algısında ciddi bir bulanıklığa yol açar. Algıların manipüle edilmesi, bireylerin gördükleri ve duyduklarını olduğu gibi değil, yanlış şekilde yorumlamalarına sebep olabilir. Bu durum, toplumsal düzeyde algı yönetiminin güçlenmesine, bireylerin ise kendi düşüncelerine yabancılaşmasına sebep olur.
Asu Can
Su gibi aziz olmak
Ey insan!
Allah gökten yağmurla indiriyor içtiğin suyu.
O isteseydi yapardı onu acı ve tuzlu
O zaman hâlin nice olurdu.
Nasıl giderirdin susuzluğunu?
Susuz yaşayamazsın
Su gibi temiz, temizleyici bulamazsın.
İnsan su nimeti üzerinde hiç tefekkür etmiyor!
Bu nimetin kıymetini hiç bilmiyor...
Su ile insanlığa, hayata can geliyor
Rahman yağmurla ölü toprağı diriltiyor
Kupkuru topraktan su ile hayat fışkırtıyor
Pınarlar, ırmaklar akıtıyor...
Yemyeşil ormanlar bitiriyor
Rengârenk bitkiler yeşertiyor...
Bol taneli ekinler türetiyor...
Nice bağlar bahçeler yetiştiriyor...
İşte bu muhteşem manzaralar.
Allah’ın kudretinin eseri
Kalpleri ibretle doldurmaya yeterli...
Şair Hasan Kaya-Antalya
Büyük İstanbul Yangını: 16 Zilkade 1070'te (24 Temmuz 1660) İstanbul Eminönü'nde büyük bir yangın çıkmıştır. Bu yangın dönemin birçok kaynağında; harîk-i kebir, harîk-i ekber, harîk-i galib, ihrâk-ı azîm şeklinde anılmaktadır.
Harîk yangın demektir. Tarihte İstanbul’un gördüğü en büyük yangın olarak belirtilmektedir. Yangın, tütün içen birisinin dikkatsizliği yüzünden Yeni Cami'ye yakın Ahî Çelebi Camii yakınındaki Odun Kapısı'nda bir sandıkçı dükkânından başlamıştır. Dönemin şahidi Fındıklılı Mehmed Ağa, Zeyl-i Fezleke adlı eserinde bu yangını ayrıntılarıyla anlatmaktadır.
Bu faciada Eminönü’nde, cami temellerinin civarındaki bütün binalar da tarumar olmuş; bu arada caminin temeli de ortaya çıkmıştır. Yangından sonraki günlerde ahali yaralarını sarmaya çalışırken, Safiye Sultan'ın ilk pencere boyuna kadar getirdiği fakat 57 yıl öylece kalan caminin de hâli değişmeye başlamıştır. Camiyi yeniden ayağa kaldırmak Saltan IV. Mehmed Hanın validesi Hatice Turhan Sultan'a (1627-1684) nasip olacaktır. [İstanbul Eminönü Yeni Cami Külliyesi ve Hünkâr Kasrı, Abdullah Kılıç, İTO Kültür ve Sanat Yayınları-İstanbul 2022]
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...
Yazıyı okudum ama hiçbir şey anlamadım. Yazınızın dili Türkçe ama kelimeler bana yabancı. Geçmiş yüzyıldan kaldığım için olabilir.