İnsanoğlu var olduğundan beri hayatı kendisine ve diğer yaratılmışlara zorlaştırmak için sebepsiz bir gayretin içinde olmuştur. Yüce Allah ilk insan Hazreti Âdem’e her türlü nimeti bahşetmiş bir ağacı yasaklamasına rağmen ilk insan; unutması ve şeytanın da iğvasıyla ilk imtihanı kaybetmiştir.
İhtiras çemberini Kabil’in boynuna geçiren şeytan, ilk kardeş kanının dökülmesine ne kadar mutlu olmuştur acaba? Günümüzde dökülen kardeş kanları da aynı mutluluğu vermektedir İblis'e… O kadar zor mu peki oynanan tezgâhlara sırt çevirmek, ortaya çıkan kan deryasında bir zerre de olsa yer tutmamak… Cihad-ı Ekber olarak nefs-i emmareye karşı dik durmak çok mu ağır geliyor insanoğluna?
Müslümanlar ancak kardeştir anlayışını diri tutmak gerektir bize… İki yanlışın bir doğru etmeyeceğinin idrakinde değil miydi ki Müslümanlar tarihte birbirlerine mezardan bile cesedini çıkarıp işkence edecek kadar intikam peşinde olabiliyordu. Yoksa muktedir olmak hırsı muhlis olma takvasının önüne mi geçmişti? İla-yı Kelimetullah unutuldu da fâni dünya mı tercih edildi?
İslam’ın barış demek olduğu mu unutulmuştu? Masum bir cana kıymanın tüm insanlığa kıymakla eş değer tutulduğu mu unuttular bu dini yaşayanlar?
"Yaratılanı sevmeliyiz yaratandan ötürü" demiş ya Hazreti Yunus Emre, Anadolu’yu yurt tutarken Selçuklular, Osmanlılar ve Türk milleti olarak bu kadim topraklara huzur getirmemiş miyiz yüreklerimizle... Adalet tesis etmemiş miyiz bileklerimizle… Kalkan olmamış mıyız İslam âlemine, Haçlı saldırılarına karşı? Birbirimizi ötekileştirmeden birbirimizi kucaklayan ruh ile bir ayağımız Anadolu iken diğeri Rumeli’de olmamış mı? Kolaylaştırırken her şeyi yine zoru seçmişiz… Tarih boyunca ne zaman ki birbirimize düşmüşüz kaybetmişiz birlikte... Ne zaman ki birlik ve beraberlik içinde olmuşuz kazanmış yedi düvele karşı...
Mustafa Yıldırım-Tarih Öğretmeni
ŞİİR
Girdabına esir oldu ah, ruhum yol bulamaz.
Can tene düştü gözyaşım ruhumu sulamaz.
Kalbim ummanı taşır da bir taşı kaldıramaz
Kelimesiz vurdun beni gözyaşımsız ağlarım.
Aklın geçmediği yerde konaklandım,
Kalp atışına saniyeleri hızlandırdım
Dayanmaz bu yürek artık cansızım
Kalbe geçir ey can, sen can sızım.
Bülbülün sesini duymadan gülü vurursun
İklimler değişir de beni ateşte kavurursun
Mezarsız açan güle dikenden pay bulursun
Aşkın badesinde damlayı bana çok bulursun
Ne zaman yüreğim gönlünde kalp olacak?
Ruhumu gül gönlüne kanıtsız uçuracak
Cemalinin nazarı bir kere bakış atacak
Bedenimin kabrinde ruhum can bulacak.
Yine kaybetmedim umudum var Efendim
Âlem-i misalde bi-zamanı göremedim
Âlem-i şehadette Hak’tan seni diledim
Umuyorum deryandan bir damlacık ruhuma
Yavuz Selim Bulut
PORTAKAL: Turunçgillerden bir meyve. Kabukları sarımsı turuncu renkte, hoş kokulu ve suyu mayhoş tatlıdır. Portakal ağacı genellikle 2-3 m boyundadır. Verdiği meyve de 500-600 civarındadır. Portakalın çekirdekli ve çekirdeksiz çeşitleri vardır. Çekirdeksiz cins olan Finike, Mersin ve Hatay’da yetişen “yafa portakalı” kalın kabuklu ve uzunca meyvelidir. Kabuklarından reçel yapılır. Dörtyol portakalı ise çekirdeklidir. İnce kabuklu ve suludur. Washington meşhur olup çekirdeksizdir. Memleketimizde ortalama 9.000.000 civarında portakal ağacı vardır. Portakal hücre hasarına karşı iyi bir besleyicidir. Bağışıklığı güçlendirir. Kalp ve damar hastalıklarına iyi gelir. Kan basıncını düzenlemeye yardımcı olur. Cildi temizler genç gösterir. Bol miktarda C vitamini vardır. A vitamini vardır. Bir portakal bir yetişkin vücudun günlük C vitamini ihtiyacını karşılamaya yeter. Sağlığınız için doktorunuza danışınız.