Halime Gürbüz

Altılı Masa’nın adayı kim olacak, açıklandı açıklanacak derken masa devrileyazdı ya gı…

Biliyorum o eğlenceli yazılardan istiyor ve bekliyorsunuz lakin acımız hâlâ taze ve derin…

Çinliler güven ve barış içinde yaşamaya karar verdiklerinde büyük Çin Seddi’ni inşa ettiler. Yüksekliğinden dolayı hiç kimsenin tırmanamayacağını düşündüler...

Döğme gapımı zumzuhnan, döğerler gapını tohmahnan. Çıra dibine şöle vermez.

Nerede ve hangi kimlikle doğacağımız elimizde değildir ama ‘insan olmak’ her zaman elimizdedir…

Deprem afet zamanında;  Parti çekişmesi olmaz! İdeolojik kavga olmaz!

İlk depremden 72 saat sonra Hatay'daki bir enkazdan kurtarılan 5 yaşındaki Hazal’ın arama kurtarma ekiplerinin ‘su ister misin?' sorusuna olgun ve sakince verdiği 'Yok, daha muayene olmadım' cevabı kulaklarımızdan silinmeyecek.

“Bir felaket bin nasihatten evladır” demiş atalarımız. Lakin biz akıllanmayanlardanız!

Altılı Masa’nın adayı kim olacak?’ diye sürekli sorular geliyor. Cicim malumunuz siyasete ilişmem, o işler karışık ben bilmem… Benim bi bildiğim; ‘Biz doyduk Allah arttırsın, masayı kuran kaldırsın...’

Hayat kısa azizim… Bir güzellik yap kendine! Ve sadece sahip olduklarını düşün; mutlu ol onlarla! Sahip olamadıkların üzülsün senin olmadıklarına… Bir güzellik yap kendine!.. Keşkeleri hiç düşünme! Mutlu ol seçimlerinle. Bırak keşkeler üzülsün senin seçimlerine…

Yaşlanmak, yaş almak, buruşmak, eskimek hepsi hikâye. Yeter ki ‘içindeki çocuğu azarlamalarına’ müsaade etme... Esas kız mışıl mışıl uyuyordu. Hayır olsun; rüyasında 'Hayat Savaşı'nın tam ortasındaydı. Kırkbayırı Meydan Muharebesi'nde, postalları ayağına vuran şaşkın bir askerdi. Hatta safın en önde gideni, bayrak sallayanıydı!..

“Deyimler nasıl dendiler yazılarınızı boşladınız” diye mailler, sitemler geliyor; Aaa, boşlamadım kii!.. İşte geliyor yeni bir tanesi…

Dostum, güneşe bak, toprağa bak, suya bak, buluta bak; fakat arkana bakma…

Mektuplar artık tarihe karıştı, ama bilin bakalım tarihteki en kısa mektupları kim yazmıştı? Araştırınca iki tane çıkıyor ama üçüncüsü daha esaslı…

Beyler hanımlarınızla iyi geçinin benden söylemesi, hatta bir atasözü diyor ki; Kötü söyleme eşine, ağu katar aşına. Kadın milletinin merhameti de intikamı da ölçüsüzdür, not alın bir kenara.

Bir zamanlar, komşu iki ülke amansız bir rekabete tutuşmuştu. Ülkelerden birinin halkı, karşı tarafa kendi ülkelerinin zenginliğini kesin bir şekilde göstermek istiyordu.

Ne hoş ki diğerlerinin yanı sıra hepsine seffgiler, ticaretle uğraşan birçok okurumuzdan güzel güzel mailler geldi.

Toplumu kandırmanın ‘kurnaz zekâ’ tüketiciyi kazıklamanın; "finansal zekâ", şike yapmanın; ‘sportif zekâ’, iyi niyeti suistimal etmenin; ‘kıvrak zekâ’, türlü manipülasyonun ‘siyasi zekâ’ olarak görüldüğü bir dönemde güzel bir ‘ticari zekâ’ hikâyesi…

‘Ne anlamam lazım bu bakışından, belli miydi zaten kaçışından…’ demiş şair. Öyle böyle bir yıl daha bitti ve gitti…

Vaktin birinde fukaranın teki o denli aç ve bitkin düşmüştür ki, kendini tutamayıp bir armut çalar. Çalanı yakalarlar ve İmparator’un karşısına cezalandırılmak üzere çıkarırlar.