M. Necati Özfatura

Ermenilerin bir kısmı mecburi olarak Osmanlının başka topraklarına gönderilmiştir. Elbette aralarında hastalık, eşkıya saldırıları gibi çeşitli sebeblerle ölenler de olmuştur. Ama asla Ermenilere soykırım yapılmamıştır.

Batılı bazı tarihçilere göre Winston Churchill'in (Çörçil) Türkiye ile ilgili vasiyeti özet olarak şöyledir: "Türkiye için bir güç tespit edilmelidir. Zayıflayınca yardım ederek o güce çıkarılmalı ama tayin edilen gücü aşarsa savaş dahil her çareye başvurarak güçlenmesini önlemelidir. İngiltere ve Fransa Orta Doğu'da Osmanlının boşluğunu dolduramadı ve hiçbir güç bu boşluğu asla dolduramayacak.

Birleşmiş Milletler temsilcisinin (eski Finlandiya Cumhurbaşkanı) hazırladığı plana göre Kosova'ya tam olmasa da bağımsızlık yolu açılarak yarı bağımsız statü tanınıyor.

1 Ocak 2007 tarihinde iki Balkan ülkesi Bulgaristan ve Romanya Avrupa Birliğinin üyesi oldular. Ne tezattır ki, Türkiye'nin AB üyeliği için bir yığın engeller önüne serilirken; AB uyum paketlerinin hiçbirini yapmayan 2 Ortodoks Hristiyan ülke hiçbir şart aranmaksızın kabul edildiler. Her iki ülkede ve bilhassa Romanya'da "yolsuzluk" zirvededir. İngiliz Independent gazetesine göre: "AB'ye giren Bulgaristan ve Romanya üçüncü sınıf üye olacaklardır..."

Balkanlar'da bir süredir askıda tutulan Kosova meselesi; Birleşmiş Milletler Kosova Özel Temsilcisi Martti Ahtisaari'nin hazırladığı 60 sayfalık Kosova raporu ile yeniden gündeme geldi.

Makedonya'yı gezdim, gördüm. Şehirleri Anadolu'nun herhangi bir kentinden farklı olmayan, yabancılık hissedilmeyen ecdad toprağıdır. Başkent Üsküp memleketim olan Bursa'nın sanki bir benzeri. Osmanlı mirasının yüzde 90'ı imha edildiği halde, Osmanlı kokan bir şehir.

Yazımın ilk bölümünde sevgili okuyucularıma kıymetli büyüğüm Prof. Dr. Turan Yazgan'ın Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisindeki başyazısından bir bölüm aktarmak istiyorum:

Şu andaki Papa Almanya'da 12 Eylül 2006 tarihinde Regensburg Üniversitesinde "İman-Akıl-Üniversite Hatıralar ve Düşünceler" konusundaki (kendisi Alman asıllı olduğu halde İtalyanca yaptığı) konuşmada; "Hıristiyanlık ve onun müessesesi kilise aklın (logus) temsilcisidir. Akıl ile savaş birbirine zıt kavramlardır" demiştir. Papa herhalde hafızasını kaybetmiş olmalı?!. Zira, Haçlı Seferlerini, Engizisyon mahkemelerini, Katolik olmayan Protestanların yakılması, yüzbinlercesinin katlini, sömürgeciliği, İspanya'da Endülüs Müslüman ve Yahudilerin soykırımını (Recon-quista) unutmuş görünüyor!

Dinlerarası diyalog ve dinlerarası hoşgörü Hristiyanlık literatüründe yeri olan dini kavramlardır. İslamiyette sadece tebliğ vardır. Diyalog misyonerlerin faaliyeti için kapıları açan bir tuzaktır. Kaleyi içten işgaldir. Müslümanlar Asr-ı Saadetten bu yana zaten diğer dinlerle çeşitli konularda diyalog içinde olmuşlardır. Ama dini konuda asla.

Dün olduğu gibi bugün de dinî bütünlüğümüzü yıkmaya yönelik misyonerlerin hedeflerini şu şekilde sıralayabiliriz: Müslümanlar arasındaki millet çeşitliğini, kavmiyetçilik kavgasına dönüştürmek. Din âlimleri ile halkın arasındaki köprüleri kaldırmak. Din âlimleri ve müctehitleri töhmet altında tutmak. Müslümanları ibadetten soğutmak. Müslümanlara akıl-vahiy münasebetinde özgürce düşünme hevesi verilerek, aklı vahyin önünde tutmak. İman ve ibadet ile ilgili inançları tartışma konusu yapmak. Müslümanları diğer din mensubları da cennetliktir diye batıl bir düşünceye inandırmak.

En az 1500 yıllık Türk yurdu olan "Kerkük" üzerinde bazı tuzaklar hazırlanmaktadır. AK Parti Meclis Grubunda konuşan Başbakan Erdoğan, Irak'taki son gelişmeleri yakından takip ettiklerini belirterek şunları söyledi: "Irak'ta bir etnik grubun diğerine egemenlik kurmaya çalışması yanlıştır. Bazıları, Türkiye'yi olup biteni tribünden seyreden bir ülke haline getirmek istiyor. Böyle bir şey mümkün değil!.."

Anadolu medeniyetler, milletler, devletler ve beylikler mezarlığıdır... 800 yıllık Endülüs'ü ve 636 yıllık Osmanlı'yı yıkan güçler; aynı silahlarla ve asrımızın imkânlarıyla tuzak ve hileler yapmakta, Türkiye Devletini yıkmak ve Türk milletini bölmek için son derece hain saldırılarını sürdürmektedir. Bazıları kendine "Türkiye, Endülüs'ün son yıllarını mı yaşıyor?" sorusunu sormaktadır!..

Müslümanlar çoğunlukta olmasına rağmen Hristiyanların hakim ve iktidar olduğu Etiyopya, eski adı ile Habeşistan, Somali'yi işgal etti. Ve bu işgal bazı süper güçlerce Etiyopya'ya verildi.

Son yıllarda gençler arasında uyuşturucu ve ilaç kullanan ya da bağımlı olanların sayısı çığ gibi artmaktadır. Kısa süre önce Türkiye'nin tanınmış bir kolejinin tuvaletinde uyuşturucu madde kullanılması görüntülerinin televizyonda yer alması kamuoyunda şok tesiri meydana getirdi. Bağımlı madde kullanımı bilhassa liseli öğrenciler arasında artmaktadır. Okula gitmeyen işsiz ve de göç ile büyük şehirlere gelen fakir aile çocukları misyonerlerin koordine ettiği bir faaliyet ile hem Hristiyan yapılmakta, hem de bağımlı hale getirilmektedir. (Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu'nun araştırması)

Her milletin ve devletin milli hedefleri onun en ön sırada yer alan temellerindendir. Milli hedeflerinden yoksun olan milletler ve devletler (siyasi-ekonomik-kültürel) depremler karşısında son derece büyük yaralar alır.

Osmanlı Devletinin yıkılışından sonra İslam Dünyası tesbih taneleri gibi dağıldı. Emperyalist güçlerin siyasi, ekonomik, kültürel ve askerî baskılarıyla her geçen gün bölünmeye devam etmektedir. Avrupa ülkeleri Avrupa Birliği çatısı altında siyasi ve ekonomik olarak birleşmiştir.

Milletler ve devletler canlı organizmaya benzerler. Milli ve dini değerlerinden koparak dış güçlerin saldırılarına karşı bağışıklığını kaybeden bir devlet ve millet tarihten silinmeye mahkumdur.

Fener Rum Patriği Bartholomeos, sorumluluğunun Türkiye ve İstanbul ile sınırlı olmadığını ve yetkilerinin bütün dünya Ortodokslarını kapsadığını açıkça ifade etmektedir. Oysa Lozan Antlaşmasına göre Rum Patriği aslında patrik değildir. Lozan imzalanırken İstanbul'da bulunan 800 bin, 1950 yılında 500 bin ve bugün ise sayıları 1300 olan Ortodoks Rum'un dini lideridir.

Karadağ'ın ayrılması ile Yugoslavya tarihe karıştı. Miloseviç'in Büyük Sırbistan hayali denizlerden uzak Sırbistan olarak kaldı.

Fener Rum Ortodoks Patriği aslında "patrik" değildir. 1935 tarihine kadar Lozan'da yer alan "Başpapaz" unvanı Türk- Yunan münasebetlerinin yumuşaması üzerine bir telgrafta üst düzey bir Tük yetkilisinin "Fener'deki Ortodoks Patriği" kelimesini kullanılmasını fırsat bilerek patrik kelimesini sahiplenmesinden ibarettir. Sultan Abdülhamid Han Fener Rum Patrikhanesinin ekümenik iddiasını reddetmiştir. Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul'u fethettiğinde Fener Rum Kilisesine ekümenik hakkı tanımadı. "Milletbaşılık" verdi. İstanbul'un ekümenik patrikliği Hristiyan geleneklerine de ters düşmektedir.