İsmail Yağcı

Mart ayının ilk haftası, ABD'nin ardından İsveç Parlamentosu, Türkiye Cumhuriyetini zora sokacak, soy kırımı hatırlatan birer karar aldı. ABD'yi daha sonra yazacağım. Şimdi İsveç'i konuşalım: Hepimiz kızdık. İsveç'e ne oluyor diye haykırdık. İsveç'e hiçbir şey olmuyor! Son otuz senedir Türkiye'de yaşanan, binlerce kişinin ölmesine sebep olan terörist olayların ardında zaten hep İsveç vardı. İsveç'in Ankara ve İstanbul'daki bazı temsilciliklerinde ne kokteyller verildi. Ne seminerler yapıldı. İsveç'in niyeti aslında Türkiye'ye teşekkür etmektir. Neden mi? İşte nedenleri:

Bu yazı başlığına göre, geciken adaletin doğuracağı sıkıntıları saymaya kalksam, değil sütun tam sayfa da olsa yetmezdi. Saymayayım. Ankara belediyesinin muhatap olduğu bir mahkeme kararının vatandaşı ne hallere düşürdüğünü yazayım dedim. 9 Mart sabahı Ankara'daydım. Yani kararın uygulamasının ikinci günü.

18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferimizin bir yıl dönümüne daha kavuşmaya az kaldı. Bu zafer Osmanlı deniz kuvvetlerinin kazandığı son zaferdir. Emeği geçenlere, bilhassa denizcilerimiz başta olmak üzere rahmetler diliyorum. Türk denizciliği, Türk beyliklerinin Anadoluya akınları ile başladı. Beyliklerden denize sahil olanlar, denizi yadırgamadı. Bilhassa Aydınoğlu Umur Bey rahmetli, zaman içinde 600 parçalık bir donanmaya sahip oldu. Korint Kanalı kenarındaki 12 km'lik bir mesafeyi, 300 parçalık donanma ile karadan; hem de yelken açıp kürek çekerek geçti. Dönüşü de aynı yoldan oldu. Büyük bir zafer kazandı...

Yazma eserler yasası üzerine yazdığım yazıdan önce sahaflığı yazacaktım. Ama ne yazık ki Edirne'yi sel bastı. Yazımın sırası bozuldu. Sele öncelik verdim. Bu hafta gecikmeyi telafi ediyorum. Her ne kadar sahaf yazdımsa da; sözlükteki şekli olarak aslı "sahhaf"tır. Yani eski kitab alıp satan kimse. Bunların iş yerine de sahhaf dükkanı denir.

15 Şubat 2010 günü sabaha kadar, Türkiye heyecanla Edirne'yi basacak seli bekledi. Çok şükür ki cana bir zarar gelmedi. Mala zarar ise uzun devreye yayılacak şekilde çoktur. Şehirleri sel basmasını birkaç defa yazdım. Edirne 60 sene Osmanlıya başkentlik yapmıştır. İstanbul'un alınışından sonra da, hep Başkent gibi sayılırdı. Ecdadın nadide eserleri buradadır. 60'tan fazla tarihî cami vardır. Bir o kadar da diğer tarihî eserleri. Üç nehri olan tek vilayetimiz. Avrupa'ya açılan tek kapımız. Balkan harbinde en çok şehid verdiğimiz ilimiz. Daha da neler neler... Osmanlıdan kalan 9 tarihî köprüsü var.

Şu anda dünyada el yazması eserler açısından en zengin ülke neresidir dense, bunun cevabı "Türkiye'dir" olur. Bunun biz farkında mıyız? Belki birazcık. Tam on senedir yazma eserler hakkında bir kanunu dört dörtlük çıkaramadık. Sanki komisyona havale edilmiş gibi.

İstanbul bilindiği gibi 2010 senesi, Dünya Kültür Başkentlerinden biri seçildi. Bu sert hava şartlarına rağmen, İstanbul'un Anadolu ve Avrupa yakalarında, değişik müzik etkinlikleriyle kutlandı.

Halen bütün dünyada en büyük eksikliği çekilen şey huzurdur. Dünya insanı huzura muhtaç halde. Haiti'de yaşananlar bunun en büyük şahididir. Huzuru sağlayacak olanlar idarecilerdir. İdarecinin konumuna göre etki alanı da genişler. Bir kurumdaki idarecinin zaafı o kuruma zarar verir. Bu kurum devlet olursa işte o zaman ört ki ölem demenin zamanıdır... Osmanlı devletinin kuruluş ve işleyişini senelerdir işim icabı inceleyen birisi olarak söyleyebilirim ki; Devleti yücelten de, batıran da idarecidir. Dış düşman etkileri bunlardan sonra gelir ve de ona göre çok etkisizdir. 1'inci Sultan Selim zamanında yaşamış, Padişahın fikirlerine çok önem verdiği Ahmet İbni Kemal Paşa, idareciyi şöyle tarif eder:

Geçen haftalarda Türkiye'den mal tazminatı isteyen Bulgaristan "Yurt Dışı Bulgarlar Bakanı" Bojidar Dimitrov'a cevap yazmıştım. Ama yarım kaldı. İsrail'le elçilik krizi yazımı tehir ettirdi.

Aslında bugün sizlere Bulgaristan'ın tazminat isteme zırvasını yazacaktım. Ancak olayların ardından yetişmemiz gittikçe zorlaşıyor.

5 Ocak 2010 tarihinde, ajanslara tuhaf bir haber düştü: Bulgaristan, Osmanlı zamanı İstanbul ve sair yerlerde oturmakta iken, malını mülkünü Türkiye'de bırakıp Bulgaristan'a gitmek zorunda bırakılan Bulgarların, Türkiye'deki malları için 10 milyar dolar tazminat talep ediyor. Bu rakam ertesi gün; ilgili bakan Bojidar Dimitrov tarafından 20 milyar olarak düzeltildi. Sonra duruma, Bulgar başbakanı el koymuş, falan filan... Türkiye'den önce AB'ye torpille giren Bulgaristan ve Yunanistan, şimdilerde müflisleri oynamaya başladı. Müflisler eski defterleri karıştırır. Bu onların psikolojisidir...

20 Aralıkta Gaziantep'e gittim. 21-22 Aralıktaki "Uluslararası Antep-Halep vakıfları sempozyumuna dinleyici olarak katıldım. Başarılı bir çalışma idi. Son gelişmelerle "Antep-Halep kardeş şehir" ilişkilerinin en üst düzeye geldiğini; yapılan konuşmalardan herkes açıkça anladı.

Acaba İsrail'de, bir tek İsrailli Noel kutlaması yapacak mı?.. Zannetmem. Geçmişte hiç duymadım, okumadım. Peki orada "Noel Baba" kıyafetli biri, çocuklara hediyeler dağıtır mı?

1909 Nisanında 2'nci Abdülhamid'i tahttan indiren İttihadçılar, gayriresmî iktidar oldular. 1910'da Girit gitti. 1911'de Kiliseler kanunu çıkarılıp Balkanlar'a aşırı taviz verildi.

6 Aralık 2009 Pazar günü, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ABD ye gitti. Ertesi günü ABD Başkanı Obama ile çok kritik yani, mühim konularda görüşmeler yaptı.

Mantıkla izahı hiç yapılamamış, ancak hissi ve perde gerisi olayları çağrıştıran liseler arasındaki puan farkları saçmalığı, senelerdir kangren olmuş bir meseledir. Bu yüzden Anadolu Teknik Lisesi mezun olan bir oğlum, bu hale küserek yurt dışına tahsile gitmeye mecbur oldu. Onu gitmemeye ikna etmeye çalışamadım.

Bu sene Kurban Bayramını da çok şükür salimen idrak ettik. Bir bayrama salimen erebilmek herkese her zaman nasip olmaya bilir. Şu anda yazmakta olduğum bayram yazımın yayınlanmasını görmek bakalım nasip olacak mı.

Alman DPA Ajansının Moskova kaynaklı olarak geçtiği söylenen bir haberinde: İnsan yiyen yamyamların döner yedikten sonra öldürdükleri insanların etini İmbisslere sattıkları bildiriliyor. Olay güya Rusya'da oluyor. Ve sanki Rusya'da her köşede 'Döner İmbiss'i varmış gibi!!. Haberin Almancası da: "Moskau (dpa)-Obdachlose töteten mit Messerstichen und Hammerschlagen in Russland einen Menschen. Teile der Leiche verzehrten sie, andere wurden an einen Imbiss verkauft" şeklinde imiş.

15 senedir yazmaktayım. Bir o kadar da radyo yayıncılığı ve televizyon programcılığı ile meşgulüm. Uzun zamandır medyanın içindeyim. Birkaç sene önce çıkarılan bir kanun ile adliye binalarına, haber maksadıyla TV ve fotoğraf kameralarının girmesi ve çekim yapması yasaklandı. Bence çok yararlı oldu. TV ve gazeteler Silivri'yi robot resimlerle anlatmaya çalışıyor. Mahkeme salonlarından halka mesaj verme, hava atma, tehdit göndermeler bitti.

1945 doğumlu, 65'lik Sırp siyasetçisi, Şair, Psikiyatrist ve Sırbistan Cumhuriyeti eski devlet başkanı, nam-ı diğer "Sırp Kasabı" Radovan Karadziç'i Lahey'deki mahkeme yargılamak istiyor. Ama bir türlü yargılanamıyor.