M. Necati Özfatura

Gaybı elbette Allahü teâlâ bilir. Dünyanın süper güçleri, başta Müslümanlar olmak üzere birçok millete korkunç bir zulüm, işkence ve soykırım icra ediyorlar. Dahası bütün dünya kamuoyu ve biz Müslümanlar (istisnalar hariç) yapılanları sadece seyrediyoruz. Zulme rıza zulümdür ve zalime yardım eden onların zulmüne maruz kalır. Susmak da zımnen zulme rızadır. Zulmeden ülkelerin ve onlara destek verenlerin başına ilahi bir azap gelebilir. Zalimler bu dünyada cezalarını görmeden kabre gidemezler. Ölüm ötesi azabı ise anlatmak mümkün değildir.

Irak'ta 12 asırdır yaşamakta olan "Türkmen"lere maalesef 1926 Ankara Antlaşmasından bu yana, gereken ilgi hiç gösterilmedi. Bir yerde boşluk varsa, birileri orayı doldurur. Son dönemde Bush ve cebi dolu cuntası, sık sık "Kürdistan" sözünü kullanmaktadır. ABD'li politikacı ve askerlerin "Kürdistan kurulmayacak" sözleri bir aldatmaca hatta Türkiye'yi oyalama taktiğidir.

Yarın Barzani ve Talabani bir araya gelecek ve Kürt bölgesi parlamentosu yeni anayasa taslağını onaylayacaktır. Bu anayasaya göre "Irak, Kürt ve Arap bölgesinden meydana gelen federal bir devlettir." Şu anda Irak nüfusunun yüzde 15'ini teşkil eden Türkmenler azınlık statüsündedir. Federal Kürt Bölgesine Duhok, Erbil, Süleymaniye, Kerkük, Sincar, Şehan, Zumdan, Mandili, Kanakin, Gelevla ve Mikdadiye dahil edilmiştir.

Nobel ödüllü Joseph Stiglitz'e göre kapitalizm ve liberalliğin kalesi sayılan Amerika'da; şirketlerde yolsuzluklar rezalet derecesinde domino taşları gibi birbiri ardınca devam etmiştir. Ağustos 2001-Ağustos 2002 arasında 12 büyük yolsuzluk ortaya çıkmıştır. ENRON Aralık 2001, ABD'nin olduğu gibi dünyanın en büyük enerji devinin kârını şişirdiği ortaya çıkmıştır.

11 Eylül saldırısını fırsat bilen Putin hükümeti Çeçenistan'da soykırımın dozunu son derece artırmıştır. Adeta film seyreder gibi zombileşen dünya kamuoyu önünde Çeçen milleti Rus ordusu tarafından hayâsızca yok edilmektedir.

Başta AB, ABD, Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlar Kıbrıs meselesinin çözümünü istemeyen taraflar olduğu halde Rauf Denktaş'ı Kıbrıs meselesinin hallini zorlaştıran kişi olarak gösteriyorlar. Ancak bu asla doğru değildir. Kıbrıs'ta çözüm arayanlar, 28 yıldır gerçeği görmedikleri ya da görmek istemedikleri için meseleyi içinden çıkılmaz bir hale kasten getirdiler.

17 Temmuz 1974'te Londra'da Askeri Ataşe Yardımcısı olarak görev yapan Binbaşı Anastasios Perdikis'in 22 Ağustos 1978'de Atina'da Kıbrıs ile ilgili bir soruşturmada verdiği ifade; Kıbrıs'ta çıkan Mahi gazetesinde neşredilmiştir. İfade aynen şöyledir: "17 Temmuz 1974'te Başpiskopos ve Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios Londra'ya geldi. Londra'da yabancı basın temsilcilerine yaptığı açıklamada Yunan hükümeti (cunta) aleyhine sözler sarf etti.

Hıristiyan Batı'nın Türkiye'ye karşı Haçlı zihniyeti, IMF'nin Türk ekonomisini çökertme politikası, görüş, inanç ve ideolojileri ne olursa olsun bu ülkeyi seven tüm aydınları aynı safta birleştirmiştir. Türkiye üzerine oynanan oyunlar, hazırlanan tuzaklar ve icra edilen senaryolar artık su yüzüne çıkmıştır. Bu durum ülke için son derece sevindirici bir gelişme olup, ülkenin geleceği açısından bir teminattır. Asırlardır bu millete yutturulan "Batıcılık" afyonu artık tesirini azaltmıştır.

ABD Başkanı George Bush'un geçen hafta Birleşmiş Milletlerde yaptığı konuşmadan sonra Irak'a vuracağı kesinleşti. Ancak Irak BM silah denetimini şartsız kabul ederek ABD'nin saldırı planlarını altüst etti. "Time"a göre Saddam, ABD'nin savaş planını sabote etti. Fransız basınında ise Saddam dünyayı ikiye böldü görüşüne yer verildi.

1830 yılında Rusya, İngiltere, Fransa ve diğerlerinin Osmanlı'ya baskısı ile bağımsız olan Yunanistan'ın eski Yunanlılarla, Bizans ile ilgisi olmadığı gibi şu andaki Yunanistan bir gün bile Kıbrıs'ta hakim olmamıştır. Kıbrıs'a çok sayıda millet ve devletler hakim olmuşsa da en uzun hakimiyet Türklere aittir.

Doğan Erdoğan'ın Star'da çıkan "Zenginiz ama haberimiz yok" adlı yazısında Toryum uzmanı Prof. Engin Atık ve Milli Savunma Bakanlığı Savunma Sanayii Müsteşarı Prof. Dursun Ali Ercan şöyle diyorlar: "Toryum, Türkiye'ye has kritik ve çok özel bir element. Türkiye'de toryumla çalışan 20 reaktör kurulsa yılda 50 bin dolar maaşla 100 bin kişilik istihdam potansiyelini beraberinde getirir.

Alman istihbarat uzmanı ve eski başbakan Helmut Schmidt'in Araştırma ve Teknoloji Bakanı Andreas Von Bülow'a göre: "11 Eylül saldırısı ABD istihbaratının işidir ve saldırıda kullanılan uçaklar dışardan idare edilmiştir. Bunlar saldırıları düzenleyip suçu Müslümanlara yıkıyorlar. Toplumu Müslümanlara düşman ediyorlar.

"Bor" ile ilgili çok sayıda yazı yazdım. Kamuoyunun ve hatta yetkililerin çoğunun bilmediği bir hazineyi yani "Bor" madenlerini tanıtmaya çalıştım. Bor rezervimiz 1 milyar ton olup, işlenmediği takdirde en az 1 trilyon dolardır. İşlendiği takdirde, (çünkü en az 250 maddenin üretiminin ana maddesidir) yüzlerce trilyon dolar eder. Gelelim Toryum'a: Okuyucularımdan Ahmed Faruk Salt'tan aldığım "mail"de bu kıymetli maden hakkında şu bilgiler yer almaktadır: "Eğer layık olabilirsek kavuşabileceğimiz nimetlerden bir tanesi...

Kabirlerinden çıkarılan mübarek Ehl-i Beyt mensupları, sanki o gün gömülmüş gibi hiç bozulmamış olması görenlerde tarifi imkansız bir manevi duygu uyandırmıştır. Ama Ehl-i Beyt düşmanlarının simsiyah kalblerinde en ufak bir müsbet tesir olmamıştır.

Hiçbir zaman teröre destek verme gafletine düşmedim. 11 Eylül'de "İkiz Kuleler"e yapılan saldırıda ölen 19 bin 858 kişi masumdur. Ve asla bu cinayeti tasvip edemeyiz. Ama 1947'den bu yana tam 55 yıldır ABD dünyanın 250 yerinde askeri müdahale yaptı. Ölenlerin sayısı binler değil onbinlerle ifade edilmektedir. Irak'a yapılacak bir saldırıda 1 milyon Iraklının öleceği tahmin edilmektedir. Kaldı ki Irak, ABD'nin talimatıyla İran'a saldırdığında, 8 yıl içinde ölenlerin sayısı yüzbinlere ulaşmıştı.

Türkiye mevcut maden zenginliğine gereken yardımı yapsa en geç 5-6 yıl sonra sadece maden ihracatından gelirlerimiz 30-40 milyar dolara ulaşır. Türkiye olarak rahmetli Turgut Özal gibi büyük düşünen ve hayallerinin ötesini hedefleyen politikacılara ihtiyacımız var. Yıllanmış ve heyecanını ve kapasitesini kaybetmiş politikacılardan kurtulmamız lazım. Ankara Ticaret Odası'nın madencilikle ilgili özet raporuna göre; "Maden kaynakları bakımından kendi kendine yeterli olan ülkeler arasında yer alan Türkiye'de 60'ın üzerinde farklı maden ve mineral üretimi yapılmaktadır.

BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın nezaretinde 6 Eylül'de Rauf Denktaş-Glafkos Klerides arasında Paris'te yapılan zirvede, öncesinde ve sonrasında baskılar son derece artmıştır. Çoğu Türkiye'ye ve bir kısmı da Rauf Denktaş'a yapılan baskıların odak merkezi ABD ve AB'dir. Rauf Denktaş haklı olarak asla taviz vermemektedir.

New York'taki "İkiz Kuleler"e 11 Eylül 2001'de yapılan saldırıdan sonra; ABD'de çok şeyler değişti. İnsan hak ve hürriyetlerinin en geniş bir şekilde istifade edildiği ABD; büyük bir hızla "Polis Devleti" oldu. Başta Siyonistler, ABD Musevi lobisi ve Protestan fundamentalistler Bush hükümetini avuçlarının içine alarak bu ülkede dikta ve cunta yönetimi kurdular. İşin garibi bu art niyetlerini terörizmle mücadele maskesiyle gizlediler.

Rauf Denktaş ile Glafkos Klerides en az 50'nin üzerinde bir araya geldi. Yalnız Batı ülkelerinde Kofi Annan nezaretinde yapılan zirveler bu rakama dahil değildir. Nasıl ki tıp sahasında hastalığın teşhisi varsa politikada da bir meselenin halli için önce "teşhis" şarttır. Yanlış teşhis neticesi meseleler kangren olur. Bugüne kadar Birleşmiş Milletler, ABD, AB ve hatta İslâm ülkeleri dahil bütün dünya "Kıbrıs Meselesi"ne Rum ve Yunanlı gözlüğü ile baktı.

ABD'de neşredilen haftalık Newsweek dergisinin son sayısında Bush'un saldırı stratejisinin sadece Irak'la sınırlı olmadığını: "Buzdağının görünen kısmından çok daha geniş mahiyette olduğunu" ve "Bush'un hedefleri arasında öncelik sırasına göre Arafat, Filistin, S. Arabistan, İran, Suriye, Mısır, Sudan, Kuzey Kore ve Myanmar var" denmektedir.