Şirin Berber

Maçın yıldızı elbette Ortega'ydı. Atılana kadar müthiş işler yaptı Arjantinli. Antrenman hunileri arasında dolaştı adeta... Her feykini yedi G.Saraylı futbolcular. Tek kelimeyle rezil oldular. Türk futbolu adına üzüldüm.

"Usta kaptan dalgalı suda belli olur demiş" sayın Terim. Söz doğru, fakat halinize pek uymuyor hocam. Burada dalgayı çıkaran bizzat sizsiniz. Taş taş üstüne koymuyorsunuz. Verimliliği yakalama, rekabeti artırma adı altında şaşkına çevirdiniz futbolcuları.

Operasyonlar işe yaramış anlaşılan. Aylardır ilk defa pozitif oynayan bir F.Bahçe seyrettik. Dura dura, düşüne düşüne dakikaları tüketen takım gitmiş, koşarak netice almak isteyen F.Bahçe gelmiş. Şimdilik sadece beden dirilikleri olgun halde. Futbol becerileri yetersiz. Bilinen futbol kalitelerini tam olarak maça yansıtmış değiller.

Arkadaşın biri çok güzel yazmış. İtalyan Terim'i değil, Türk Terim'i istiyoruz. Hoca hâlâ Frenze'de, Milano'da... Pizza, margarita, spagetti arasında... Gelemedi Türkiye'ye. Başında bulunduğu takımı, tel tel dökülüyor.

İddiamdan hiç bir şekilde vazgeçmiş değilim. Lucescu karışmasın, Beşiktaş daha iyi oynar. Son Denizli maçında mağlup duruma düşene kadar Beşiktaş sahada yok. Takımın bütün hareketi rakibi durdurma üzerine. Golü yediler, şekil değişti. Futbolcu grubu ne zaman hocanın mecburiyetlerinden sıyrılıyor, her atakta gole koşuyor. Denizli maçı güzel bir örnek... Malatya zor bir ekip. İyi kapanıyorlar, güvenli bir savunma bloğu oluşturuyorlar.

Bu ne biçim G.Saray?.. Ne dibi belli, ne ucu... Mücadele ettiği ligle uzaktan yakından alakası yok. Türkiye Ligi'nin şampiyonu bu olamaz. İnanılmaz kötü oynadı G.Saray. Futbol adına en ufak bir değer ortaya koyamadı.

Çok koştular, birbirinin oyununu bozdular... Hocalar iyi hazırlanmışlar demek ki!.. Görev paylaşımı, hiç aksamadı. Hep doğru müdahale yaptılar. Sahanın hiç bir yerinde rahat hareket fırsatı vermediler. İlk topa basma, zamanlama, kademe, futbolun savunma tarafında her şey güzeldi.

Herkes küfür eder, cezayı F.Bahçe yer... Taraftar çokluğundan olsa gerek. İlk bedel ödeyen F.Bahçe oldu... Hiçbir stadda buradan farklı bir olay yaşanmaz. Sarı-lacivertliler ne kadar çizgiyi aşarsa, kırmızılısı, siyah-beyazı, bordo-mavilisi o kadar aşar...

Büyük bir dikkatle F.Bahçe'yi izliyoruz. Küçük kayıplarda büyük yangın çıkaranlarla, küçük kazançlarda büyük karşı atak yapanların mücadelesi enteresan geçiyor... Uçlarda gezenlerin sesi çıkıyor. Kimse orta yoldan yorumlara değer vermiyor. Köşeleri kapmışlar, en ufak fırsatta acımasızca saldırıyorlar...

Elbette hoca dilediği onbiri sürer sahaya. Sonuç olarak forma verdikleri G.Saray'ın futbolcuları. Fatih Terim bunları amatör kümeden almadı ya!.. İşin aslı, yedek oturttukları ya da tribüne attıkları da daha farklı değildi.

Kesin olan bir şey var, bu takım başka takım. Terim de başka Terim. UEFA şampiyonu eskilerde kaldı. O zaman Avrupa'ya çakan silah, artık eloğluna işlemiyor. Yabancının ilk silahı baskı pres. Sadece kolektif hareket yetmiyor artık. Futbolcu kalitesi daha fazla belirleyici rol oynuyor. Üstelik bu G.Saray'ın bir Hagi'si, bir Taffarel'i, Bir Hakan Şükür'ü yok. Elde olanlar ise, iki yıl öncesinden iki yaş fazla ve form seviyeleri iki yıl geride. Belki de en önemlisi sayın Terim'in kararsız bir görüntü çizmesi. Elazığ diri bir takım. Gücü oranında takım taktiğini uyguluyorlar. Büyük ihtimal G.Saray'ın galibiyeti...

Yanında koşanlar böyle olduktan sonra, Ortega'yı hiç tartışmayacaksın. Onların bir ettiği yerde, Ortega'nın yüz olması normal. Tarif edilmesi kelimelerle mümkün olmayan futbolcular var F.Bahçe'de...

Ankara'da nasıl oynaması gerekiyorsa onu oynadı Beşiktaş. Belalısı A.Gücü'nü kendi silahı ile vurdu. Çabuk hücumlarla rakiplerini avlayan Güçlüler bu sefer avlanan taraf oldu...

İstanbulspor maçları her zaman zor geçmiştir. Çok zaman sonucu hakemler belirlemiştir. Tabii zararlı çıkan hep İstanbulspor olmuştur... İkinci Terim dönemini dikkatle izliyoruz. Öncelikle kendisi takım performansından memnun değil. Bazı maçların küçük bölümlerinde yakaladığı istenen futbolu bir türlü, tam maç olarak çıkaramıyor. Yine değiştiriyor, yarım yarım oluyor, sonra yük bindikçe yeniden açık çıkıyor...

Beslenme alışkanlığı pek iyi. İri vücutlara sahipler... Sergen hariç, çok koştular... Belli ki iyi hazırlamışlar bedenlerini... Futbol topuna hükmetme becerileri ise sıfır... Kondisyonları, topu yönlendirmelerine engel oldu.

Elazığ'da düzen tutturmak zor. Altıncı haftayı ikinci teknik adamla geçtiler. Sanıyorum bu sayı burada kalmaz. Gerçek aksak futbolcu kalitesinde... Malatyaspor eski havasını yakaladı. Ziya hoca liderliğinde ligin kalıcı takımları arasına girdi. Uyumlu bir kadroları var. Her rakibe göre taktik uygulayacak kaliteye sahipler. Şöyle bir baktığında, her şey güzel görünüyor. Bütün hareket futbolcu kalitesiyle doğru orantılı... Beklediğim sonuç Malatyaspor'un galibiyeti. Bir beraberlik belki...

Kur'a güzel çıkmış. Kurabiye gibi bir takım Sarajevo... Düzgün fizikli çocuklardan kurulu diri bir amatör takım. En basit ikili üçlü hareketlerde oyundan düşüyorlar. Duvar pası, araya ya da arkaya atılan her topta pozisyon veriyorlar. Her kaçan, kaleyi karşısında buldu. İlk devre iki golle tamalandı. Yakalananlar atılsaydı, çift haneli rakamlar çıkardı ortaya...

Hedefi şampiyonluk olan bir takımın yürüyerek oynama isteğine nasıl bir sebep bulalım? Her gün düzenli antrenman yaptıklarına göre sahada dikilmenin anlamı ne? Futbolcu kaliteleri karşılaştırma kabul etmez. Teknik kadrolar yan yana bile gelmez. Hedeflerin arasında de dağlar var...

Beklentiler çok fazla. Bu futbolcularla bu iş olmaz. Ne Gençler, ne de Trabzon lig sonunu mutlu getiremez. Herşeyden önce futbolcu kalitesi yeterli değil. Bir kaç iyi var takımı sırtlayan, bir kaç genç var oynadıkça üzerine koyacak ümidi taşıyan, bir kaç isim var takımına yük olan...

İyi oynuyor G.Saray. En azından rakiplerinden bir adım önde. Böyle yazıyoruz diye, G.Saraylı kabul ediliyoruz. Arkadaşlar, burada yanlış bir değerlendirme var. Biliyorsunuz, memleketim Trabzon. Trabzonspor çıkmadan önce "İstanbul'da dikili taş, aslan Beşiktaş" yüreğimde yer etmişti. Sonra memleketin takımı var olunca, ona da bir yer açtım gönlümde. Yani iki kulüp var tuttuğum.