Enver Seyidoğlu

Mübarek Ramazan-ı şerîfin ilk haftasını idrak etmiş bulunuyoruz. Televizyon gibi muhteşem bir iletişim ve propaganda aracı varken, yurdum insanına yönelik hakkıyla yayın yapılmamasına gerçekten çok üzülüyorum.

Öncelikle mübarek ramazan-ı şerifinizi en içten dileklerimle tebrik ederim. Nefislerimizin kontrol altına alınmasına imkân tanıyan harikulâde bir aya girmiş bulunuyoruz. İnsanı insan yapan ve kendisiyle yüzleşmesini sağlayan bir fırsat sunuluyor bizlere. Oruç tutmak suretiyle, iftarın ve sahurun bereketiyle birlikte akıl ve vücut sağlığına büyük bir katkı sağlayacak bir ayı da böylece idrak etmiş olacağız.

On bir ayın sultanı olan ramazan-ı şerif önümüzdeki hafta sonu bereket kapılarını açıyor. Bu güzelim oruç ayında insanlar, yuvalar ve sofralar şenlenecek, ruhlar ve gönüller bir başka huzura erecek. Akşam ezânıyla birlikte iftar sofralarının bir başka lezzetini yaşayacağız hep birlikte.

Son zamanlarda, özellikle bazı bölgesel TV kanallarının gece yayınları dikkâtinizi çekiyor mu?.. Her birinde sürekli değişen ve hiç susmadan abuk sabuk konuşmaya yönlendirilmiş ve kurulmuş bir sürü genç bayan sunucu. Her gece farklı bir kanalda telefon bağlantısı kurulması şartıyla para ödüllü -güya- yarışma programları. Kimi geceler bir resmin içinde 'yok kaç adet üçgen var', bir başka kanalda ve gene aynı saâtlerde gene bir başka sunucu ve bir başka resim, 'yok içinde kaç adet kare var?' türünden yarışma programları. İşiniz yoksa saatler boyu ayıklayın pirincin taşını. Olmazsa da rüyanızda kâbus şeklinde sayarsınız kareleri ya da üçgenleri.

Hava sıcaklıklarının yurt genelinde beş ilâ on derece düşmesiyle birlikte, sonbahar kendini göstererek yaz mevsiminin sona erdiğini böylece îlân etmiş oldu. Radyo ve TV kanalları için sonbahar, aynı zamanda yeni yayın dönemi demektir.

Bir bıçağı ekmek kesmek için de kullanabilirsiniz, adam öldürmek için de... Televizyon denilen olağanüstü propaganda gücü, dilerse "Yaşayan 'ölü'leri diriltebilir", dilerse, özellikle çocuklarımızı "Hareket eden 'ölü'ler" hâline çevirebilir. Yapılan bir araştırmada "Ailenizi mi çok seviyorsunuz,

Çeyrek asırdan beri ülkemizde dikkâtimi çeken önemli bir husus var; gerçek muhabbetin, sohbetin, dostluğun, arkadaşlığın, doğallığın, samimiyetin, gönül beraberliğinin, dürüstlüğün, saygının ve duyarlılığın yerini günümüzde maalesef sahtekârlık, hîle, yalan, duyarsızlık, maddiyat ve egoizm almış.

TV kanallarında saât başı yayına giren haberlere göre kendimizi çoğunlukla ayarlayamıyoruz. Kaldı ki her kanalda saât başı haber bülteni yayınlanmıyor.

Yurdum insanının bir kısmı yıllık izinlerinden dönerken bir kısmıysa izne çıkıyor hâliyle. Doğal olarak yılda bir defâ da olsa, bir hafta da olsa izin yapmak şart. Çünkü yıllık izin 24 ayar altın misâli, çok değerli günler ve anlar; insan morali, ruh ve vücut sağlığı için. Yaz mevsiminin bitmesine şunun şurasında bir ay kadar bir zaman kaldı. Eylül ayına girer girmez topyekûn dönüşler başlar ve derken okul kayıtları.

Hiç düşündük mü ki; acaba "Günümüz gençliğinin bozulmasında en büyük etken nedir" diye?!.. İşte buyurun; araştırma sonucu etkenlerini ve yüzdelerini:

Yemek yedirmek için TV karşısına oturulan çocuklarda TV izleme alışkanlığı oluşacağı belirtilerek, kontrolsüz şekilde TV izleyen çocukların yorum yapma ve muhakeme etme yeteneklerinin olumsuz etkileneceği belirtildi.

Her konudaki araştırmanın, testlerin ve çeşitli anketlerin yıllar boyu yapıldığı yer, elbette ki Amerika Birleşik Devletleri'dir. Gene ABD' de yapılan bir araştırma, çocukların bebeklik ve yeni yürümeye başladıkları dönemlerde ne kadar çok televizyon izlerlerse, ileriki dönemlerinde o kadar çok konsantrasyon ve algılama sorunuyla karşılaştıklarını ortaya çıkardı.

Dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım, en gerekli ihtiyacımız sağlık. İnsanda sağlık faktörü ise üçe ayrılıyor; beyin, vücut ve ruh sağlığı. Bu üç faktörün biz insanoğluna katkı sağlayabilmesi için yüzde yetmiş sağlıklı beslenme, yüzde otuz ise spor yapma gibi bir ihtiyacımız ve mecburiyetimiz var. Üstelik yaş ilerlemeden genç bir yaşta bu bilince erişmemiz gerekmiyor mu?!.

Böylece temmuz ayına da girmiş olduk. Yaz mevsiminin en güzel ânı, bazı bölgelerimizin bunaltıcı sıcaklarıyla birlikte başlamış oluyor. Dört tarafı dünya cennetiyle bezenmiş olan ülkemiz, aynı zamanda da dünyanın çok önemli turizm merkezlerinin başında geliyor. İster deniz, ister kara, ister memleket ya da ister köy... Ortada bir gerçek var ki, döviz ve gelir girdisi olarak turizm, özellikle yaz mevsiminde ülkemiz için çok önemli bir kazanç kapısı.

Ülkemizdeki bütün Radyo ve Televizyon kanallarıyla ilgili 'Frekans ve Kanal Tahsisi Kanunu' hâlâ gerçekleşmediği için, son derece kötü bir ses ve görüntü karmaşası yaşıyor Radyo ve Televizyon izleyicisi. Ancak son gelişme biraz uzun vadeli olmakla birlikte ümit verici. Çünkü Analog yayın tarihe karışıyor ve 118 ülkenin katıldığı Cenevre Konferansında karasal yayınları sonlandırma tarihi 17 Haziran 2015 olarak belirlendi.

Ülkemizin televizyon seyircisi sağduyulu ve kadirşinastır. Reyting uğruna; niteliksiz, eften püften yayınlanan her türden programı bir kaldırır, iki kaldırır ama bıçak kemiğe dayandığında affetmez.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından gerçekleştirilen "Televizyon Yayınlarının Çocuklar Üzerindeki Etkileri" adlı araştırmanın sonuçları açıklandı.

Dört bir tarafı dünya cenneti olan ülkemizin en büyük gelirlerinin başında turizm geliyor. Bu gelirlerin elbette ki çoğunluk payı yabancılardan...

"Ne zaman bu soğuk hava yurdu terk edecek?... Hâlâ sıcaklar gelmedi..." gibi yakınmalar, geçen haftadan itibaren sona erdi. Özellikle İstanbul, baharı yaşamadan âniden yaza girince, bu kez, "Bu ne sıcak yâhu!... Sıcaktan bunaldık!..." gibisinden yakınmalar başladı. İfrat ve terfidi alışkanlık hâline getiren insanoğlu iklimleri de kendine benzetti! Orta yok; ya çok soğuk ya da çok sıcak...

Dün, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı'ydı... Ülkemize ve milletimize armağan olsun!... Törenler ve etkinlikler bütün haşmeti ve güzelliğiyle devam ediyor!... Ne mutlu bizlere ki bu millî ve mânevî bayramlar sâyesinde hâlâ morâl ve motivasyonumuzu yitirmeyip ayakta durabiliyoruz!...