M. Necati Özfatura

1957 yılında Irak'ın resmî istatistiklerine göre nüfusu 6 milyon 900 bin idi. O tarihte Türkmen nüfusu 567 bin olarak gösterilmişti. Bugün ise 3.5 milyon Türkmen Irak içinde dağılmış durumdadır. İstatistiklere göre 1970 yılında Kerkük'te 200 bin Türkmen yaşıyordu. 1 Şubat 1987 tarihli İngiliz "İnguing" dergisine göre Irak'ta 1.5 milyon Türkmen, Arap ya da Kürt kimliği içinde sürülmek ve öldürülmek endişesi ile Türk kimliğini gizliyordu. Maalesef 1918'den bu yana Iraklı Türkmenler'e hiç ilgi gösterilmedi.

16 Nisan 2003 tarihinde Kıbrıs Rum kesimi, AB'ye girmenin sevincini yaşarken; KKTC'de dışlanmışlığın verdiği hayal kırıklığı ve çaresizlik hâkim idi. Ancak Rauf Denktaş 22 Nisan 2003 tarihinde çok önemli bir karar aldı ve 23 Nisan 2003 tarihinde KKTC Yeşilhat'taki kapıları açtı. 1974 öncesi üzücü hadiseler olmasına rağmen; Yeşil Hat'tan Rumlar seller gibi aktı. Rum medyasına göre: Rauf Denktaş, Rum yönetimini gafil avladı.

Bir ülkenin kalkınmışlığı elektrik tüketimi ile doğru orantılıdır. Ama bizde elektrik tüketimi minimum düzeylerde seyretmektedir. Oysa ısınmadan seyahate, aydınlatmadan fabrika ve sanayi kuruluşları açmaya kadar her alanda elektrikten faydalanabilirdik. Peki niye faydalanamıyoruz? Bu sorunun cevabı çok basit. Çünkü bizde elektriğin pahalı olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama hep pahalı mı kalacak? Hayır. Dünya'nın dört bir tarafında kullanılan nükleer santraller ülkemizede de kurulursa, (Eğer basiretsiz insanlar engellemezse) biz de bu atılımı çok rahat gerçekleştirebiliriz.

Şu anda ABD başta olmak üzere gelişmiş Batı ülkelerinin dünya ortalamasından son derece yüksek refah seviyesi, ekonomik gücü, alınteri beyin ve beden gücüne dayalı değildir. Asırlardır Hıristiyan Batı, başta İslâm ülkeleri olmak üzere, Ortadoğu, Afrika, Asya, Avustralya ve Amerika kıt'asındaki ülkelerin yeraltı ve yerüstü servetlerini yağma etmeleri neticesi bu hale ulaşmışlardır. Yağmanın yanında soykırım Batı'nın genlerine işlemiş bir "ur"dur. Başta ABD olmak üzere AB ülkelerinin tarihi istilâ, işgal, yağma ve soykırımdan ibarettir. Batı yalnız insanların değil dillerini, dinlerini ve medeniyetlerini de yok etmişlerdir. Misyonerler bu cinayetlerde Hıristiyan Batı emperyalizminin öncüsü olmamıştır.

Saddam'ın Irak'ı, komutanlarının da (biri hariç) Saddam'ı ABD'ye satmaları karşılığı, başta Bağdat, Basra, Musul, Kerkük ve Tikrit olmak üzere bütün Irak'ta tarihin en büyük kültür felaketi yaşandı. 13. asırdaki Moğol ordusunun yağması ABD'nin yağması karşısında ehven kalır.

Uzmanlara göre Virginia tütünü uyuşturucudur. Alışan asla bırakamaz. Ama Türk tütünü içen, sigarayı bırakabilir. Tekel çökerken, Ankara'da 38 katlı 2 gökdelen (plaza) yaptırabildi. 200 trilyon TL harcandı. Daha 100 trilyon TL harcanması için karar alındı. Çok uluslu şirketler ve IMF 143 yıllık mazisi olan 29 bin 353 devamlı çalışanı ve en az 30 bin geçici çalışanı olan Tekel'i çökerttiler. Zaten geçtiğimiz senelerde IMF, 18. asırdan bu yana çiftçinin geçim kaynağı olan tütüncülüğü çökertmemiş miydi?

Elbette özelleştirmeye karşı değilim. Ama gündemde "TEKEL" olunca meselenin boyutları değişmektedir. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Mehmed Rıfat Akyüz'ün de ifade ettiği gibi "Tekel'in özelleştirilmesinin farklı bir tutum olduğunu"nun altını çizmek isterim. 1930 yılında kişi başına yıllık tüketim 10 paket sigara ve 1 litre alkollü içki iken, 1960'lı yıllarda özel sektörün de bu maddelerin üretimine girmesiyle kişi başına düşen tüketim Dünya standartlarının çok üstüne fırladı.

Başta Bağdat, Musul, Kerkük, Basra ve Tikrit dahil ülke çapında yağma yapan şakiler, İslâm ahlakından mahrumdurlar. Elbette Irak halkını temsil etmiyorlar. Bu iğrenç soyguna bakarak, Irak halkını suçlamak en azından haksızlık ve iftira olur. Aslında Petrol ve İçişleri Bakanlığı, petrol kuyuları ve kiliselerin önünde tedbir alan ABD ve İngiliz işgal ordusu diğer yerlerde tedbir almak şöyle dursun yağmalamayı koordine ve teşvik etmiştir. Kesin delillere ve şahitlere göre hırsızlık ve diğer yüzkızartıcı suçlardan hükümlü olanları hapisten çıkarıp "size 3 gün müsaade soygun yapmak şartıyla sizi serbest bırakıyoruz" demişlerdir.

Bu ibare bana ait değildir. ABD Demokrat Parti 2004 başkan adayı John Kerry, şarkıcı Barbara Streisand, rahip Jesse Jackson, Hollywood ünlü yıldızı Susan Sarandan, Oscar ödülünü alırken "Utanmalısın bay Bush" diyen yönetmen Michael Moore, ABD Milletvekili John Coryers ve Lovis Farrakhan "Çanlar ABD için çalıyor. ABD iyice azdı ve kendi mezarını kazıyor. Önce kendi evimizde rejim değişikliği yapalım. Aksi halde bu gidişle 3. dünya ülkesi olduğunu hepimiz göreceğiz!.." diyerek feryat etmektedirler. Ama Bush iktidarı bu ikazları ihanet olarak görmekte ve göstermektedir.

Saddam'ı Irak'ın başına getiren de, bilahare yıkan da ABD'dir!.. Sizlerin de malumunuz olduğu üzere yazılarım belgelere dayalıdır. 1958 yılında Irak Emiri Şerif Faysal'ı devirip katleden (şehid eden) Sosyalist Baas Devriminde Irak Genelkurmay Başkanı olan ve daha sonra Savunma Bakanlığı yapan General Handan el Hac Abdulgaffar Et-Tekriti'nin Mısır'da neşredilen "Hatırat"ında 17 Temmuz devriminde ABD, 30 Temmuz devriminde İngiltere'nin perde arkasındaki güç olduğu anlatılmaktadır.

Hıristiyan dünyasında kiliseler giderek boşalmakta, bazıları cemaatleri olmadığı için kapanmaktadır. Hatta bir kısmını Müslümanlar alarak cami haline getirmektedir. Dünyanın her köşesinde İslâmiyetin çığ gibi artışı Hıristiyan kilisesini telaşlandırmıştır. Kasten İslâm Dünyasını fakirleştirmek, IMF yoluyla tarım ve hayvancılığa darbe vurarak, Müslümanları gıda ihtiyaçları bakımından Hıristiyan ülkelere muhtaç hale getirmek Batı emperyalizminin bir numaralı hedefi olmuştur. Bu hedefe ulaşmak için İslâm ülkelerinde iç savaş ya da birbiriyle savaşmaları için her türlü fitne tohumlarını ekmektedirler.

Güney Kıbrıs Rum yönetiminin, Avrupa Birliğine tam üyeliği mevcut anlaşmalara göre hukuka aykırı olup gayrimeşrudur. Gerek Londra, Zürih Anlaşmaları gerekse 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına göre; -Kıbrıs Rum yönetimi, Kıbrıs'ın bütününü temsil edemez. -Kıbrıslı Rumların liderinin bütün Kıbrıs adına imzası geçersizdir.

"Yıllardır Londra'da Washington'da, kollarında pırlanta taşlı Rolexlerle, altlarında Jaguarlarla dolaşan, Gucci elbiseler, pahalı ipek gömleklerle ve pahalı parfümlerle kırmızı halılar üzerinde (devşirilen) taze diktatör adaylarının Bağdat'a kalkan ilk uçakta yerlerinin hazır oldukları da artık sır değil." ...Ne diyelim, Irak'ta dikta rejim yıkıldı. Ama bir ata sözü var, "Gelen, gideni aratır" diye. Hep birlikte göreceğiz.

Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra, bütün İslâm Dünyası öksüz ve yetim kaldı. "Osmanlı Müslümanlara hami ve bölgede savaşanlara mani idi." Birinci Dünya Savaşından sonra dünyada en sahipsiz, Türk topluluğu "Iraklı Türkmenler"dir. 1918'den bu yana 5-10 yıl periyodik olarak katliam ve soykırıma maruz kaldılar.

İnsaf" hakkı hak sahibine teslim demektir. Bir görüşte ve işte bazen bir gayrimüslim insaf ehli olduğu gibi; bir Mümin aynı işte insaf ehli olmayabilir. Belçika'nın Anvers şehrinde Musevi din adamı haham Shmiel Mordche Borreman; Mossad'ın ölüm tehditlerine rağmen bir din adamı ciddiyeti ile savaştan önce görüşlerini şöyle açıklamıştır: "İsrail'in işlediği katliamlar Tevrat'la bağdaşmıyor, Siyonizmin de Alman nazizminden farkı bulunmuyor..

Fransız tarihçi Emmanuel Todd, 1976 yılında, Sovyetler Birliği hakkında "Yıkılmadan Önce" isimli bir eser yazmış idi. 1989 yılında Sovyetler Birliği dağıldı. 1992'de tamamen parçalandı.

İşgalin ilk günlerinde Irak'ın, ABD ve İngiliz güçlerine karşı direnişi son derece başarılı ve kahramanca idi. Ümmü-Kasr ve birkaç güney kentinin savunmasında adeta bir destan yazıldı. Bu şanlı direnişe göre Bağdat'ın en az bir ay direneceği tahmin ediliyordu. Ancak uzmanlar gibi ben de yanıldım. (Rusya-Almanya-Fransa) aracılığıyla Saddam ve ABD arasında gizli bir anlaşma yapıldı. Bağdat istilacı zalimlere -altın tepsi içinde- hediye edildi. Bir nevi peşkeş çekildi.

Irak işgalinde kullanılan paralı ABD ve İngiliz askerleri, hareket eden ve etmeyen herşeye bilinçsiz bir şekilde ateş ettiler. Onlara, 48 saat içinde pikniğe gider gibi gidecekleri, çiçeklerle ve alkışlarla karşılanacağı telkin edilmiş idi. İlk günlerde beklenmedik bir direniş ile karşılaştılar. Sonra korkularından herşeye ateş açtılar. Tam bir paranoyak durum gösteriyorlar. İşgalci askerlerin her tavrı patolojik bir vak'adır. 200 psikiyatrist ve 20 psikiyatri kliniği bu zalimlerin vahşetini önlemek şöyle dursun daha azgınlaştırıyor. İşgalci askerler korkuyorlar. Çünkü yaptıkları haksızlıktır. Bu zalimler asıl rahatsızlığı savaş sonrası Irak sendromu olarak ömürleri boyunca yaşayacaklardır.

Bu nasıl tezattır ki, Roma İmparatoru Neron'a, birkaç yüz viraneyi yaktığı için 1324 yıldır lanet okuyan insanlık; çağdaş Neronlara alkış tutmaktadır... Planlayarak, bilerek taammüden adam öldürene elektrikli sandalyeyi müstahak gören Baba Bush, bir koca Bağdat'ı yakıp yıktı. Binlerce Iraklı kadın ve çocuk öldü. Peki Körfez'de danışıklı dövüşte Bağdatlı garibanın ne suçu ve alakası vardı.

1974'ten bu yana devam eden yazarlık hayatımda Rusya aleyhinde çok yazı yazdım. Ama şu anda Türkiye de Rusya da İslâm Dünyası da ABD'nin tehdidi altındadır. Rusya Devlet Başkanı Putin'in danışmanı Alexander Dugin'in 10 sayfa tutan görüşlerinin çoğuna katılıyorum. Alexander Dugin tarihî çağrısında diyor ki: