Sabahat Emir

Üç Maymun filmiyle Cannes Film Festivalinde "En iyi yönetmen" ödülünü kazanan Nuri Bilge Ceylan, ödül töreninde yaptığı kısa konuşmada aldığı ödülü "Benim yalnız ve güzel ülkeme..." diyerek Türkiye'ye adadı. Bu samimi ithafta Türkiye'yi AB'ye girme yolunda sürekli engelleyen Fransa'ya gizli bir sitem mi vardı, bilmiyorum. Ama beni çok duygulandırdı.

İçinde yaşadığımız modern çağda, bütün dünyada dinlerin yükselişe geçtiği, yeni mutluluk reçetelerinin arayışı içinde olunduğu bilinen bir gerçek.

İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth, rengârenk kostümleri, havalı şapkaları, pırlantalarla bezenmiş tacıyla halk arasında masalımsı bir hava bırakarak ülkemizden ayrıldı. İ

2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olmaya hazırlanan İstanbul'da, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Başkanlığı ve Kültür AŞ. tarafından tertiplenen çok önemli bir etkinlik;

Ne diyordu Yahya Kemal: "Kökü, mazide olan atiyiz." Dünyanın toza dumana bulandığı dönemde, köklerinden kopmuş insanların, bu kaos ortamında kimlik arayışları sürüp gidiyor.

23 kadın grubunun girişimiyle kurulan MEDİZ (Kadınları medyada izleme grubu), 25 Nisan-25 Mayıs tarihleri arasında "Medyada cinsiyetçiliğe son" kampanyası başlatmış. Haydi hayırlısı diyelim!

Bahar, yol kenarındaki, parklardaki ağaçların gelin gibi donanışları, rengârenk lalelerin festivali, erguvanların müthiş bir gösteriye hazırlanışlarıyla ağır ağır geldi İstanbul'a...

Son yıllarda, olur olmaz mekânlarda sema gösterilerinin bir dans gösterisi şeklinde yapılması herkesi rahatsız eder olmuştu. Oysa sema, tasavvufta bir vecd halidir.

Bu hafta Macera Adası (Nim's Island) isimli çok hoş ve fantastik bir film gösterime girdi. Yönetmenliğini Mark Levin ve Jennifer Flackett'ın yaptığı filmin başrol oyuncuları;

"İnsanlar, evrendeki konumlarını anladıklarında, bu konumu üstlenecek kadar büyümüş olacaklardır.

Yerel seçimler yaklaştıkça AK Parti'de karıncalar gibi toplu bir çalışma, tanıtım ve vizyon geliştirme seferberliğinin başlatıldığını İstanbul İl Başkanlığının birbiri üstüne yaptığı etkinlik davetlerinden anlıyorum.

Hayatının bir çıkmazında sıkışıp kalmış bir entelektüel, bir ayyaşa adını sorar; o da adının şu veya bu olduğunun önemli olmadığını vurgulayarak gelip geçici hayata dair yalan bilgileri "vesaie vesaire" diye tanımlar. Gerçek olan tek şeyin ölüm olduğunu söyler.

Herkese bir etiketin yapıştırıldığı ve bu etiketten kurtulmanın imkânsız olduğu ülkede, birtakım etiket grupları oluşturulmuş ve oluşturulmaya devam ediliyor. Nerdeyse her iki kişiden biri diğerinin ötekisi... Önyargılı, güvensiz, tahammülsüz, çatışmalı, inatçı ve sevgisiz...

Bu hafta gösterime giren filmlerin içinde en ilgi çekici olanlarından biri, erkek egosu üzerine kurulmuş Ölümcül Oyun (Seuth). Yönetmeni; Shakespeare (Şekspir)'in eserlerini sinemaya başarılı uyarlamalarıyla tanınan Kenet Branagh. Bu defa Antony Shaffer'ın tiyatro eserini de sinemaya eserin hakkını vererek uygulamış.

İnsani boyuttan yoksun küreselleşmenin girdabında Türkiye'de sancılar bitmiyor. Son günlerde yaşadıklarımız her şeyin üzerine tuz biber ekmiş durumda.

Geçtiğimiz cumartesi Dünya Su Günü'ydü. Gazetedeki reklamların birinde iri puntolarla "Dünya Su Günü'nü kutlarız" diye başlık atılmıştı. Şimdi bunu okuyan sınırsız sorumsuz iç bade güzel takımı ne yapar diye düşündüm. Kutlama kelimesi geçti ya; büyük bir ihtimalle kadehler tokuşturup vur patlasın, çal oynasın eğlenceye dalar. Cehalet ve duyarsızlık böyle bir şeydir işte! Oysa, öyle ciddi, öyle büyük bir sorunla karşı karşıyayız ki!

Nurhan Nur

Uzayın sonsuz boşluğu... Derin sessizlik... Kozmik bakışın getirdiği düşünce sınırsızlığı, evrene ve evrenselliğe kucak açış, duru görüş, duygu çeşitliliği, ruh sükûneti... İç âlem cenneti...

AK Parti'li yönetimlerin sloganı malum; kimsesizlerin kimsesi olmak. Bu söz, telaffuz eden yönetimlere öylesine ağır ve geniş kapsamlı vicdan, sevgi ve şefkat sorumluluğu yüklüyor ki...

Geçtiğimiz perşembe günü Lütfi Kırdar Kongre Salonunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından bu başlık altında düzenlenen bir panele katıldım.