Ahmed Doğrusözlü

Resûlullah Efendimiz, Şa'bân ayında çok oruç tutar, Berât gecesinde çok ibâdet, çok duâ ederdi. Sağlığı yerinde olan, Şa'bân ayının çoğunu, hattâ tamâmını oruçlu geçirebilir...

Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: "Recep, Allahü teâlânın ayı; Şa'bân benim ayım, Ramazân da benim ümmetimin ayıdır. Şa'bân ayı, günâhların keffâret ayı, Ramazân ayı ise, günâhların temizleyici ayıdır."

Dünkü makâlemizde, Peygamber Efendimizle hizmetçisi Zeyd bin Hârise'nin Tâif dönüşü, bir bağ kenârında oturmalarından, bağ sâhipleri tarafından kendilerine üzüm gönderilmesinden ve bu üzümü yemelerinden, üzümü getiren köle ile olan bazı konuşmalarından bahsetmiştik.

Receb ayının [25 Haziran 2009 Perşembe günü idrâk ettiğimiz] ilk Cuma gecesine "Regâib Gecesi" denir.

Molla Câmî, Sultânlara, vezîrlere, vâlîlere ve devlet büyüklerine yazdığı mektûplarda; onlara dâimâ iyiliği, hayrı, adâleti, halka şefkatle muâmeleyi tavsiye ederdi...

Mevlânâ Abdurrahmân Câmî, kısa zamanda aklî ve naklî ilimleri öğrendi. Öyle ki, Hirât'ta meşhûr olan beş âlimden birisi oldu...

Ma'lûm olduğu üzere, İslâmın birinci şartı, Allahü teâlâya ve Peygamberine (aleyhisselâm) îmândır. Ya'nî onları sevmek ve sözlerini beğenip kabûl etmektir.

Makalemizin hemen başında belirtelim ki, Allahü teâlâ, kullarının îmân etmelerini, ibâdet yapmalarını, güzel ahlâka sâhip olmalarını, kendi aralarında kardeşçe yaşamalarını, sevişmelerini, birbirlerine yardımcı olmalarını istemiş ve emretmiştir.

Cuma, bayram ve kandil günleri ve geceleri, Müslümânların mübârek gün ve geceleridir. Bu mübârek gün ve gecelere kıymet veren şüphesiz ki Allahü teâlâdır.

Resûlullah Efendimiz, Recep ayının başında "Ya Rabbî, Receb ve Şa'bân aylarını bizler için mübârek kıl ve bizi Ramazân ayına da eriştir" diye duâ ederdi

Başrâhip,"Doğru söyledin. Cennet ehli yer-içer, fakat abdest bozmaz, su dökmez. Bunun dünyâda bir benzeri var mıdır?" diye sorunca; "Evet vardır. Ana rahmindeki cenîn yer-içer, fakat dışkısı yoktur" cevâbını verdi.

Bâyezîd-i Bistâmî biraz ilerledikten sonra, râhiplerin en büyüğü geldi; fakat konuşamıyordu. Niçin konuşmadığı sorulduğunda: "Nasıl konuşabilirim, aranızda bir Muhammedî [müslümân] var" diye cevap verdi.

Müslümânları, harp meydânlarında zaferden zafere koşturan biricik arzû, âhirette şehîdlere verilecek sonsuz ni'metlere îmân etmeleri ve bunlara kavuşmak için cân atmalarıdır...

Bugünkü makâlemizde bir nebze, Türkiye'de, "Eyyûb Sultân" diye meşhûr olan İstanbul'un ma'nevî sultânı büyük sahâbîden bahsedeceğiz. İsmi, Hâlid bin Zeyd olup, künyesi "Ebû Eyyûb"dur. Medîneli Müslümanlardan olduğu için "Ensârî" nisbesiyle meşhur olmuştur. Babasının adı Zeyd, annesinin ismi Hind binti Rebîa'dır. Doğum târihi bilinmemektedir. 670 (H.50) senesinde İstanbul'da şehîd oldu.

İyi insanın vasıfları arasında en başta doğruluk yer almış ve Müslümânların temel prensiplerinden olmuştur...

Seyyid Abdülhakîm Efendinin her hâli istikâmet üzere idi. "İstikâmet yâni Allahü teâlânın beğendiği doğru yol üzere olmak kerâmetin üstündedir" sözünü sık sık tekrâr ederdi...

İstanbul'un fethi, sadece Türkler ve Müslümânlar nezdinde değil, bütün insanlık nazarında çok önemlidir. Dünyâ târihinde önemli dönüm noktalarından biri olmuştur...

Bugün, "Orta Çağ"ın kapanıp "Yeni Çağ"ın açılışına başlangıç kabul edilen ve dünyâ târihinde çok önemli bir hâdise olan "İstanbul'un Fethi"nin 556. sene-i devriyesidir...

İlk Müslümân-Türk hükümdârı olan Satuk Buğra Hân, güzel ve âdil idâresi ile binlerce kimsenin Müslümân olmasına vesîle olmuştur...

Türkler, fıtratlarındaki temizlikle, seve seve ve büyük topluluklar hâlinde, en son ve en mütekâmil dîn olan İslâmiyeti kabûl etmişlerdir...